Türkiye'nin en büyük astroloji platformuna hoş geldiniz.

Tam Görünüm: Sedna
Şu anda Hafif Görüntüleme modundasınız. Siteyi normal görüntülemek için, Buraya Tıklayın
Astrologların Beklentisi Gerçek mi Oldu?

Sümerler’in yitik gezegeni, 10. gezegen Sedna bulundu. Beklenen işaret Sedna ise bundan sonra neler olacak? Ve yeni bir gezegen astrolojinin neresinde yer alacak, daha önemlisi nasıl yorumlanacak?
Astronomlara göre 10. gezegen olarak düşünülen dünyamızdan 13 milyar km. uzaklıktaki Sedna, ilk kez geçen Kasım ayında California Mount Palomar Gözlemevi tarafından görüldü sonra da California Institute of Technology, Yale ve Gemini Gözlemevlerince onaylandı.

Sedna, Eskimo ya da Yuquit mitolojisinde okyanusların ve denizlerde yaşayan tüm canlıların tanrıçasının adı, bir anlamda Poseidon’un dişisi. Gezegenin çapı 1.200 – 2.360 km. arasında yani Pluto’ya yakın bir büyüklükte, gezegenden yayılan termal radyasyon nedeniyle fark edildi. Bazı bilimciler ise, Sedna’nın bir gezegen olmasından kuşkulular ama Güneş Sistemi’nin artık yeniden tanımlanması konusunda birleşiyorlar.

Sedna, Pluto’dan üç kez daha uzakta, yörüngesi ise çok geniş, Güneş/Dünya uzaklığından 90 kez daha büyük bir yörünge çiziyor. Sedna, Kuiper Belt adı verilen, kayalardan ve buzlardan oluşmuş yüzlerce küçük kütlenin bulunduğu bölgede ama şu ana kadar burada farkedilen en büyük gök cismi. Öte yandan bu yeni keşif, henüz kesin olarak 10. gezegen veya bir gezegen olarak kabul edilmiş değil ama ABD Ulusal Astronomi Birliği bu konuda istekli görünüyor.

7 Ekim 2002’de de yine Kuiper Belt bölgesinde bir diğer büyük bir gök cismi keşfedilmiş ve Quaoar adı verilerek, 10. gezegen olmasından kuşkulanılmıştı. Quaoar adı Avrupalılar gelmeden önce Los Angeles yöresinde yaşayan Tongva mitolojisinden alınmıştı, “Tüm varoluşu etkileyen doğanın büyük gücü” anlamına geliyordu.

Aslında NASA, uzun yıllardan beri Uranüs ile Neptün arasında olması gereken ve büyüklüğü dünyadan 4-8 kez daha büyük bir gezegenin arayışı içinde. Planet X adı verilen bu görünmeyen gezegenin alışılmadık bir yörünge çizerek her 3000 – 3600 yılda bir dünyaya yaklaştığı tahmin edilmekte ve yine bu tahminlerin doğrultusunda Planet X 2012 – 2036 yılları arasında ortaya çıkıp dünyaya yaklaşacak. 1983’de IRAS (Kızılötesi Astronomi Uydusu), Neptün’ün yörüngesinde normalüstü bir farklılık belirledi, olayın nedeninin Pluto olmadığı anlaşıldı çünkü yeterince büyük değildi. Ama 80’lerin sonunda birçok astronom hala kuşkuluydular çünkü başka bir fenomene rastlanamadı. Buna rağmen Planet X’in varlığı ciddi olarak düşünülüyor ve endişe veriyor.
Eğer böyle bir gezegen varsa ve 3000–3600 yılda bir bize yaklaşıyorsa, en iyi kanıtları atalarımız bize verebilirler. MÖ 1600–1400 arasında Sümerliler böyle bir gök cismini gözlemişler ve Niburu adını vermişlerdi. Sümerliler’e göre Niburu’nun gelişi uygarlığın başlangıcıydı, antik Sümer metinleri Niburu’yu çok parlak, mavimtrak bir su gezegeni olarak tanımlıyorlar. Acaba önümüzdeki 20 yıl içinde Planet X veya Niburu gerçekten gelecek mi? Yoksa Sedna, o mu?

Bazı kaynaklara göre, ABD herşeyi biliyor. Bilgi verme yasalarına rağmen, Bush yönetimi ekonomik dengelerin korunması, toplumun morali ve bilimin daha büyük bir kazanmaması adına toplumu bilgilendirmek istemiyor. Bilindiği gibi yakın zamanda da Pentagon, Ekolojik bir raporu Beyaz Saray’a sunarak, olası dünya çapında doğal felaketleri öngörmüştü ama nedense bu rapordan bir daha söz edilmedi.

Evren sürprizlerle dolu, bırakalım evreni Güneş Sistemimizden bile henüz haberimiz yok. Oysa Sümerliler bile gezegenlerin sayısını resimde de görüldüğü gibi 9’dan fazla biliyorlardı. Peki şimdi biz astrologlar ne yapacağız? Daha 7 gezegenin ötesini dahi tam olarak yorumlayamıyoruz, zaman ve mekân farkları dünyasal güncel kaygılarımızı aşıp gidiyor, çok daha uzak ve hiç bilinmedik yeni gezegenler bizler için ne ifade edecekler? Anlaşılan geleceğe giderken geçmişe dönecek, yine baştan başlayacağız..

Michigan Üniversitesi´den Dr. Fred Adams ile California Berkeley Üniversitesi´den, Dr. Gregory Laughlin diyorlar ki; "Yaşam ve varoluş tanımlanmadıkça veya evrenin varoluş kökeninin bilinmesi şartıyla son yokoluş kavramı tümüyle ama bilinçli olarak amacı ve anlamıyla anlaşılmadıkça ki buna şimdiye kadar elde edilen tüm veriler dâhildir. Evren sıra dışılığı ile bizleri büyülemeye devam edecektir."

MARDUK?
Marduk, 36 milyar km. uzaklıkta olup, 3661 yılda bir dönerek dünyaya yakın geçiş yaptığı varsayılan gaz gezegen. İsmini Babil tanrılarının kralı Marduk'tan alır.

Sümer yazıtlarında bu gezegene Geçiş Gezegeni anlamına gelen Nibiru denir. Babil astronomları ise ona, güçlü tanrıları Marduk'un adını verdi. Mısır belgelerinde Milyonlarca Yılın Gezegeni diye geçiyor. Gezegenin neden olduğu en büyük felaketin 13.000 yıl önceki Nuh Tufanı olduğu söylenmektedir. Son yörünge geçişini, MÖ 1649'da yapan gök cismi, Thera yanardağının patlamasını da içeren bir dizi doğal âfete neden olmuş, Mısır’dan Çıkış mitlerine esin kaynağı oluşturmuş, yakındoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde siyasi ve sosyal dengeleri altüst etmiştir.

Maya kozmolojisine göre içinde bulunduğumuz çağın, yani Beşinci Güneş'in bitiş tarihi olan 2012 yılının başkahramanı yine bu gizemli gök cismidir. Mayaların takvimine göre Marduk'un dünyaya yaklaşma tarihi kesin. Binlerce yıl önce Meksika'da Mısır piramitlerine benzeyen dev anıtlar inşa edebilen Maya kavminin bu takvimi nasıl bir bilgiyle hazırladığı tam olarak bilinmiyor. Aynı tarihlerdeki Sümer, Akat ve Babil belgelerinde de aynı dev gezegenden ya da gök cisminden sembolik olarak söz ediliyor. Hititler ve Asurlar Marduk'u kil tabletlere resmetmişlerdir. Bu tabletler şu anda İstanbul'daki müzelerdedir.
Astrolojide Sedna

Sedna güneş sisteminin henüz keşfedilen yeni sınırı olduğu için bizden oldukça uzakta bulunmaktadır. Bu nedenle de çok yavaş hareket eder. Burç değiştirmesi ortalama 100 yıl sürer. 1865 yılında Koç’a geçmiştir ve 1966′dan itibaren Boğa’da hareket etmektedir.

alıntı
Solar Sistemin Yeni Sınırı; SEDNA
Pluto’nun keşfinden bu yana, bilim adamlarının çoğu bu yalnız gezegen Pluto’nun komşu gezegenleri Uranüs ve Neptün’ün yörüngelerindeki düzensizliğine neden olabilmesi için, oldukça küçük olduğu hakkında hemfikirdirler. Büyük bir gezegenin, bu iki gezegenin yörüngeleri üstünde böylesine bir çekim kuvvetine sahip olabileceği düşüncesi olası kabul edilirken Pluto söz konusu olduğunda, belki de başka bir gezegenin varlığı üstünde düşünülmekteydi.







Son olarak dünyadan yaklaşık olarak 13 milyar km uzakta gözlemlenen yeni bir gök cismi astronomlarca güneş sistemimizin 10. gezegeni olarak saptandı. Gezegen ilk olarak California’daki Mount Palomar gözlemevinde tespit edilmiş daha sonra bu gezegene eskimo mitolojisindeki “okyanus tanrıçası” olan Sedna’nın ismi verilmiştir.

Gözlemler sonucunda gezegenin yaklaşık olarak Pluto boyutlarında olduğu belirlenmiştir. (çapı yaklaşık 1, 180 - 2, 360 km)Astronomlar şu an için ellerinde Sedna’nın kendi uydusu olduğu yolunda kanıtlara sahip olduklarını söylüyor olsalar dahi, bunun doğrulanması gerekmektedir. Aynı zamanda Sedna oldukça parlak ve kırmızı bir gezegendir bu açıdan Mars’la benzeşmektedir.

Kuşkusuz bu yeni keşfedilen cismin bir gezegenin niteliklerine tam olarak uyup uymadığı yolundaki bir takım tartışmalar sürmektedir. Ama bunun yanı sıra bilim camiasının bir kısmı bu keşifle beraber güneş sistemimizin yeni sınırının belirlendiğini savunmaktadır.

Çeviri
SEDNA’NIN MİTOLOJİK ÖYKÜSÜ

Bu cisme Eskimo Mitolojisi’nde Okyanuslar Tanrıçası olan Sedna’nın ismi verildi. Eskimoların (İnuitlerin) mitolojisi, ortaya koyduğu doğal çevreye insan biçimi kazandırma yolunda harcanan büyük çabalarda ve bu çevre ile seslendiği toplumsal ortam arasında oluşturduğu ayırımlar içinde, toplumsal düzeni ve uygulamaları yansıtır ve yerleştirir. Bireysel ya da ortak inançların ve ritüellerin çoğu, bir yandan bunlara göndermede bulunurken, bir yandan da gündelik yaşamı düzene koyar. Avcılara ait olan bu mitoloji, nereye gideceği önceden bilinemeyen yolları izler. Bu sırada, açıklama yapmaktan çok ilgi kurmak önemlidir. Küçük toplulukların mitolojisi olduğu için, en temel seviyelerdeki toplumsal ilişkileri konu alır. Eskimolar, geniş bir ilişkiler ve simgeler dizgesi olan bu mitolojiyi zihinsel üretimlerle, yine onlara göre aynı düzlemde yaralan düşler ve mitlerle sıkça karşılaştırırlar. Öte yandan ölüm ve uyku Eskimolara göre aynı türden durumlar olduğu için, karşımıza dev bir zihinsel etkinlik ve üretim bütünlüğü ortaya çıkıyor.

“Uinigumasuittuq (evlenmek istemeyen kadın), ailesi ve köpeği Siarnaq ile birlikte yaşıyordu. Kadın, bütün adayları geri çeviriyordu. Ancak bir gün yakışıklı bir ziyaretçiye sevgi gösterdi. Bu kişi, dönüşüme uğramış köpekleriydi ve hiç kimse onu tanıyamamıştı. Köpek sık sık geldi ve kadın hamile kaldı. O zaman kadının babası ziyaretçinin kimliğini öğrendi. Öfkeye kapıldı ve çifti bir adaya götürdü. Kadın, babasının evinden yiyecek getirsin diye köpeği denize saldı. Babası ikisine birçok kez yiyecek verdi. Ama bir gün de köpeğe taş yükledi ve boğulmasına neden oldu. Kısa bir süre sonra genç kadın doğum yaptı. Bunlar yarı insan, yarı köpek yaratıklardı. Bu çocuklar, analarının öğüdü üzerine, büyükbabaları bir gün onlara et getirdiğinde sandalını parçaladılar.

Daha sonra, buna dayanamayan Uinigumasuittuq, yaşayabilsinler diye çocuklarından ayrıldı. İlk enikler, bot gibi bir çizmenin içine konulup güneye doğru gönderildi. Boz renkli kabarcıklar arasında, sis içinde kayboldular ve burada Beyazların ataları oldular. Kadın başka enikleri de güneye, kıtaya doğru göndermiş ve onlar da burada Hintlerin ataları olmuştur. Başka bir grup, tarihöncesi bir halk olan Tunitlerin ve kuzeye doğru gönderilen son grup ise karibu yiyerek beslenen görünmez yaratıklar olan İjiraitlerin ataları olmuştur.

İnsan ırklarının kökeninde yaralan kişilerin dağılmasından sonra, kadın babasının evine döndü. Yine taliplilerini (kılık değiştirmiş bir kurt ve bir karibu) geri çevirdi. Ancak sonunda bir üçüncüsüyle, insan kılığına girmiş bir fırtınakuşuyla evlenmeyi kabul etti. Adam onu sandalına alıp götürdü. Ne var ki, kadın adamın çirkinliğini ve alaycı gülüşünü gördü ve bundan tiksindi. Daha sonra kadın, babasıyla işbirliği yapıp, deriden bir sandalla kaçmayı başardı. Ancak fırtınakuşu onun kaçtığını anladı ve korkunç bir fırtına çıkardı. Korkuya kapılan baba, kızını suya attı ve kız kayığa tutunmaya çalışınca, onun her iki elinin parmaklarını kesip gözünü oydu. Sulara gömülen bu kadın, Sedna adıyla tanımlanan Okyanuslar Tanrıçası olarak geçer. Sedna’nın kesilmiş parmaklarından sakallı ve gerdanlı fok balıkları doğdu. Umutsuzluğa kapılan baba kendini yükselen denize bıraktı ve denizin dibinde kızına ve köpeğine kavuştu. O zamandan beri de orada yaşarlar. Denizdeki av hayvanlarının hareketlerini denetlerler ve ölümden sonra her tür cinsel sapkınlık, özellikle hayvanlarla ilişkili suçu işleyenleri cezalandırırlar.”

İnuitlerin tasarladığı kültürün yavaş yavaş ortaya çıkışını gösteren bu yeni öyküde birçok önemli nokta bulabiliriz. Birincisine, Sedna’nın (Uinigumasuittuq) feminist özerklik arayışı diyebiliriz. Aile içi cinsel ilişki tabusu, kadına bir mübadele değeri kazandırdığı için kadın, bu yeni güçten yararlanmak ister. Zaten O da önceleri adayları reddedip daha sonra da kendini köpeğe ya da fırtınakuşuna sunarak cinsel yaşamını kendi denetimi altında tutmak istemiştir. İki ayrı yaralanmayla sonuçlanan iki macera vardır: İlki, yaşamlarını ayrılmaya ve kültürden uzaklaşmaya borçlu olan çocuklarından yoksun kaldığı için duygusal bir yaralanma. İkincisi ise, gözlerini ve ellerini kaybettiği için fiziksel bir yaralanmadır. Bu da O’nu kültüründen, doğurgan-üretken işlevlerinden uzaklaştırır.

Bununla birlikte, insandan gelmesi, O’na insanlar ile doğanın yeni uzantısı arasında çok önemli bir aracı rolü sağlar. Bu yeni uzantıyı O’nun yarattığı deniz hayvanları oluşturur. Ayrıca İnuitlerle, O’nun çocukları olan yeni insan ırklarının oluşturduğu, insanlığın yeni bir uzantısı arasında da bir aracı rol vardır.

Böylelikle insanlara sunduğu kaynaklar ona, toprağınkine eşdeğer bir konum sağlar; onu çevresel dengenin düzenleyicisi olarak tayin eder. Ama bunun ağır bir bedeli vardır: Kadınların, evlenme biçimlerine ilişkin olarak, erkekler tarafından oluşturulmuş toplumsal kurallara olduğu gibi boyun eğmeleri gerekmektedir. Artık erkekler, topluluktaki kadınları, ensest yasağına uymak koşuluyla serbestçe elde edebileceklerdir.

Av hayvanlarına dönüşen hayvanlarla evlilik bağları konusunda olduğu kadar, cinsel ilişki konusunda da (cima) kesin kurallar getiren bu farklılaşma, yeni düzenin temelini oluşturmaktadır.

Ancak bu farklılaşmaya ve kadının doğaya doğru açılmasına koşut olarak, köpeğe değer verilmesi sonucu, doğanın da erkeğe doğru ters ve simetrik bir yaklaşımı ortaya çıkar. Köpeklere öncelikle avlanma ve ulaşım için bir üretim aracı olarak değer verilir. Öte yandan, köpekler özgül bir adlandırmaya sahiptirler ve kendilerine de tıpkı insanlar gibi kişisel adlar verilir ve bu büyük bir ayrıcalıktır. Ayrıca, evin bir üyesi sayılmaları ve belli ölçülerde sofrada kendilerine yer verilmesi de köpeklere yarı yarıya büyülü güçler sağlamıştır. Bir erkek ağır hasta olduğunda, onun yaşamını kurtarmak için köpeği kurban edilir. Böylece köpek, hastalığı yanında götürecektir.

Mitolojik öyküde köpeğin üretim aracı olarak kazanılması, sandalın kazanılmasıyla uyum içindedir. Çünkü bunların her ikisi de üretici erkeksiliğin, erkek cinsiyetinin toplum içinde değer kazanmasının simgesidir. Orta Artika’nın birçok bölgelerinde, erkeğin evlenme hakkını elde etmesi, pruvası mecazi olarak usuujak (“penise benzeyen şey”) adıyla belirtilen bir sandala sahip olmasına bağlıdır. İnsanın üretim sağlayan hareketliliğe geçişiyle, artık kaderleri hep içeri almak olan evlerin (yani simgeledikleri kadınların) hareketsizliği çakışır.

Öte yandan Uinigumasuittuq, köpek sevgilisini öldüren babasına başkaldırmaya yeltendiğinde, çocuklarını, babasının sandalını parçalamaya kışkırtarak bu üstünlüğü yıkmak istemiştir.

Kaynak: Mitolojiler Sözlüğü, Dost Kitabevi Yayınları
15 Mart 2004 tarihinde astronomlar Güneş Sistemi’nde gezegene benzeyen bir gök cismi keşfettiklerini açıkladılar. Güneş etrafında dönen bu cismin Güneş’e olan uzaklığı 130 milyar kilometre (84 milyar mil) olup, bu uzaklık Güneş ile Dünya arasındaki mesafenin 900 katı kadardır. Mars’tan sonra en kırmızı cisimdir. Büyüklüğü ise Plüton’un ¾’ü kadardır. Çapı 800-1100 mil kadardır.1930 Yılında Plüton keşfedildikten sonra Güneş Sistemi’nde bulunan ilk büyük cisimdir. Şu anda bilinen Güneş’e en uzak ve dolayısıyla en soğuk cisimdir. Buz ve kayalardan ibarettir. Güneş etrafındaki dönüşünü 10,500 yılda tamamlar.

Güneş etrafındaki yörüngesinin astronomların gözlemleyebildiği tüm cisimlerden farklı olduğu görüldü. Bu cismin üzerinde uyduya benzeyen fakat tam olarak da tarif edilemeyen bir cisim bulunuyor. NASA bu konudaki araştırmalarını sürdürüyor.

Kaynak: NASA


SEDNA ASTROLOJİ’DE NEYİ SİMGELİYOR OLABİLİR ?

Kuşkusuz, Sedna’nın Astroloji’de neyi simgelediğinin tespit edilmesi uzun çalışmalar, araştırmalar ister. İlk astronomik bulguları ve ismi verilen Sedna’nın mitolojik öyküsü ile genel astroloji bilgimizi birleştirecek olursak, ilk yorumlarımızı oluşturabiliriz.

Astronomik sonuçlara göre;

Güneş çevresindeki 10,500 yıllık yörüngesiyle Sedna, dünyadaki büyük değişimleri etkiliyor olabilir. Bu da Dünya Astrolojisinin konusudur. Sedna 72 yıl sonra 10,500 yıllık turunu tamamlamış olacak. Sedna en son turuna başladığı zaman Dünya'da Buzul Çağı başlamıştı. 72 yıl sonra ise Dünya'nın tamamen farklı bir yer olacağı kuşkusuz.

Sedna’nın Güneş çevresindeki yörüngesi bir burçlar kuşağını tamamladığı süreyi gösteriyor. Sedna, içerdiği astrolojik etkilerle çok daha büyük kitleleri etkiliyor. Belki bir dünya neslinin oluşması, sona ermesi ve ikinci hayatların başlaması. Belki bu dünyadaki hayatımızdan, bir öncekine ya da bir sonrakine geçiş için bir köprü.

Sedna, buz ve kayadan ibaret. Buz suyun, kaya toprağın verimsiz, negatif hali. Sedna’nın keşfinin açıklandığı tarihte gezegenlerin çoğunun su ve toprak burcunda bulunması ve asaletlerinin düşük olması (verimsiz olmaları), Sedna’nın yüzeyi ile ilişkilendirilebilir.

Sedna’nın keşfinin açıklandığı tarihte (15 Mart 2004) gökyüzü hareketleri;

Sedna’nın dış yüzeyi gibi, bulunduğu tarihte de gökyüzündeki gezegenlerin çoğu toprak ve su burçlarında ve çoğu bulunduğu burçlarda düşük durumdalar. Astroloji’de ateş ve hava grubu burçlar pozitif, su ve toprak grubu burçlar negatif olarak bilinirler. Buradaki pozitif ve negatif enerji, etken ve edilgen, erkil ve dişil enerji ayırımını anlatmaktadır.

Güneş Balık burcunda: Güneş’in asaletli olmadığı bir burç. Güneş babayı, ata erkili simgeliyor ve burada zayıf durumda.

Ay Oğlak burcunda: Ay’ın etkilerinin en zayıf düştüğü burç. Ay kadını, toplumu, dişil enerjiyi simgeliyor ve burada zayıf durumda.

Venüs Boğa burcunda: Venüs’ün etkilerinin güçlendiği burç. Venüs sevgiyi, Boğa sahiplenmeyi ifade ediyor. Venüs’ün güçlü durumda olması, gönül ilişkilerinde kısmeti artırıyor. Mitolojik öyküde de kadının pek çok kısmeti oluyor.

Mars Boğa burcunda ve Algol yıldızıyla birleşiyor: Mars’ın etkilerinin zayıfladığı burç. Mars cesareti, kendini ortaya koymayı, gerektiği yerde savaşmayı temsil ederken, Boğa burcu’nda bu fonksiyonları yerine getiremiyor ve Algol yıldızının etkisi altında kurban olmayı gösteriyor. Mitolojik öyküde, hem baba, hem kızı, hem de damat adayları kendini göstermek isterken kurban oluyorlar.

Jüpiter Başak burcunda: Jüpiter’in etkilerinin zayıfladığı burç. Jüpiter iyi şansı, genişlemeyi yönetirken, Başak burcunda kısıtlanmış durumda.

Satürn Yengeç burcunda: Satürn’ün etkilerinin zayıfladığı burç. Satürn ne kadar zayıfsa, zor durumlara karşı gösterilen dayanıklılık, sabır, kontrol o kadar elden düşer. Satürn 15 Mart tarihinde Mirzam yıldızıyla birleşiyor. Mirzam “söylenecek sözü, mesajı olanı” simgeler. Fakat burada potansiyel olmayabilir. Satürn’ün düşük olduğu burçta bu yıldızla birleşmesi bu potansiyelin baskılandığını ve sınırlandırıldığını gösterir. Satürn aynı zamanda geçmişi, kökleri, ata erkili, otoriteyi simgeler. Mitolojik öyküde babanın durumu, Satürn’ün Yengeç burcundaki konumuyla eşleştirilebilir.

Uranüs Balık burcunda: Uranüs bireyselliğin geliştirilmesini, eski ideolojilerin, geleneklerin yıkılmasını, otoritenin sorgulanmasını simgeler. Mitolojik öyküdeki kadının feminist tavırları Uranüs’le eşleşmektedir. Kahraman babasına ve toplum kurallarına karşı gelmektedir. Fakat sonunda da Balık’ın kurban olma temasını deneyimler. Kadın toplumun kurallarından kaçma eğilimindedir.

Mitolojik sonuçlar;

Dişi prensip olarak kurgulanan doğadan/idden/dürtüsel olandan daha eril prensip olarak kurgulanan kültüre/süper egoya/süblime edilmiş olana ulaşma yolculuğu... Ataerkil paradigma kadını doğaya daha yakın algılıyor. Kadın belki de doğurgan ve (nörolojik yapılanması dolayısıyla da) duygusal yapısı dolayısıyla da kültürden çok doğanın alanına daha yakın algılana gelmiş. Çok ironiktir ki, kadını baş kahraman yapan bir öykü gibi görünse de, bu öykü son derece babanın yasasına dair bir öykü. Bu öyküyü, insanlaşma serüveni diye düşünürsek köpek hem enseste, hem de -literal anlamda gönderme yaptığı biçimiyle- hayvanla cinsel ilişkiye, yani dürtüsel yönümüzle ilişki içinde olmamıza gönderme yapıyor. Oysa, insanı "doğadan" ayıran, "dürtüsel yönünden" ayrıştırarak onu "insan" yapan şey dürtüsel olanı yücelterek "yasayı" yaratması ve bu "yasa"nın izleğinde yaşaması. Öyküdeki baba yasayı (babanın yasasını/üst beni/kültürü) temsil ediyor. Baba, neticede köpeği (ensestöz olanı, dürtüsel olanı) cezalandırıyor. Dişi prensip ona karşı gelse de, neticede çocuklarıyla bağlantısını keserek (ve babanın evine -yasasına- dönerek) cezayı içselleştiriyor, babaya boyun eğiyor. İnsanların babaları olan bu çocuklar yarı insan, yarı hayvan varlıklar. İnsanlaşma serüveninin başındalar. Dürtü ve kültür arasında bir noktadalar.

Sedna'nın dürtüsel yanı dolayısıyla yaptığı ikinci seçim de tam bir trajediyle sonuçlanıyor... Bu öyküde ilginç olan babanın, kızını bu olayda tam olarak korumaması, hatta cezalandırması ve eğer sandalın "penisi"/eril gücü/eril iktidarı temsil ettiğini kabul ediyorsak, kızının eril iktidarı ile özdeşleşmesini engellemesi. Ne kadar ilginçtir ki, yasanın sembolü olan erkeklikle (penisle) tam olarak özdeşleşmesine (penise/iktidara sahip olmasına) tam olarak izin de vermiyor. Onu bir yanıyla yasanın dışında tutuyor. Vizyonunu (gözlerini) ve iktidara sarılabileceği (ellerini) alıyor. Yine ironik bir biçimde kopan parmaklar kadınsı üreme işlevini gerçekleştiriyor: fok balıklarına dönüşüyorlar.

Sedna sonunda babayla tamamen bir olduğu ve "yasa"nın temsilcisi olduğu bir noktaya ulaşıyor (ya da geri dönüyor).

Bu öykünün en temel çağrışımı; dişil prensibin baskılanması, cezalandırılması ve bu çerçevede kendisini asla bulamaması. Sedna, kendi dişil gücünü tanıyan, farkına varabilmiş ve keşfedebilmiş bir tanrıça değil, sanki bir Tanrının /babanın dişil bir gölgesi gibi.

Bütün öyküyü sarıp sarmalayan, bütün öykünün içinde aktığı su da dişil olmaktan çok, eril bir nitelik taşıyor.

· Yalıtan, tecrit eden (adayı çevreleyen): Su parmaklardan deniz canlılarının can bulduğu ve babayla Sedna’nın tanrılaştığı yer.

· Cezalandıran (çocukları uzaklaştıran, boğan, parmakların içinde yitirildiği) bir su.

Öykü son derece ataerkil, fakat zayıf bir ataerkil. Dişi prensip ise sıkışmış durumda. Kendisini yeterince keşfedecek kadar deneyim yaşama şansının olmadığını, bütün seçimlerinin geleneksel ve ataerkil kodlarla tanımlandığını anlatıyor.

Sedna keşfedildiğinde Dünya’daki genel psikolojik durum;

Biz, insanlık hala savaşarak, birbirimizle didişerek ve iktidar hırsı içinde insanlığımızı unutarak çevreyi ve dünyayı yok ediyoruz. Şu anda son noktalara yaklaştık ( Sedna da bu döngüsünün sonunda bulunuyor ) Bu dönemde, Dünya’yı ve insanlığı kurtarmak için manevi konulara olan ilgide artışlar var. Spiritüel liderlerin çıkması, eski uzak doğu öğretilerine yöneliş, astrolojiye, reikiye, meditasyona, yogaya, alternatif tıp yöntemlerine, şifacılığa yöneliş, Dünya barışı için sanatçıların birlik olması bu dönemin gündemini oluşturuyor. Çünkü bu döngü bu şekilde devam ederse dünyanın sonu gelecek, kutuplar kayacak ve bu döngü başarısız bir şekilde sona ermiş olacak. Niye Dünya nüfusunun çoğunluğu kadın ve Dünya nüfusundaki kadın sayısı git gide artıyor? Çünkü bu dönemde Dünyanın dişi, yani manevi enerjiye daha fazla ihtiyacı var.

Burada insanlık denen olgu temiz bir insanlık. Yarı köpek yarı insan olan varlık, kendi tanrısal tarafının da farkında olan ama bir taraftan da dünyadaki pisliklerin içine saplanmış kalmış birisi. Öyküde iktidara izin verilmiyor, çünkü bu dünyevi bir hırs. Buradaki dişil güç ise maneviyatı temsil ediyor. Fakat böyle bir dünyada (ortamda) kendini bulamıyor.

Sedna, ırkların kökeninde yer alan kişilerin dağılmasından sonra babasının evine geri dönüyor ve yine kılık değiştirmiş varlık tarafından kandırılıyor. Bir süre sonra onun çirkin ve ona iğrenç gelen tarafını görüyor. İnsanlığın başlangıcı ve içinde bulunduğumuz bu döngünün (Buzul Çağından bu yana süregelen döngü) başlaması ile insanlık yine aynı hataları yapabiliyor. Daha önceki döngüde aldığı dersleri ve pişmanlıkları unutuyor ve aynı hataları tekrar, tekrar yapabiliyor. Bunun nedeni ise belki de insan olmanın bedeli. Dürtülere ve maddeye olan bağlılık. Burada yapılması gereken ise belki de Dünyevi hırslardan arınarak bütünün iyiliği için olana yönelmek.

Sonuçlar ve Sedna’nın Astrolojik Fonksiyonları:

- Kaybetmek, yitirmek, bırakmak

- Doğurganlık

- Babaya, ataya, geçmişe karşı gelmek ve geçmişin kurbanı olmak, boyun eğmek

- Maddi dünyadan maneviyata, ruhsal boyuta ulaşmak

- Kendini gösteremeyen, kendi yüceliğinin farkında olmayan dişil enerji

- Körlükle simgelenen yitirilmiş vizyon

- Feministlikle simgelenen geleneklere, doğaya, toplumsal düzene karşı çıkış

- Geçmişten kopuş

- Edilgen ve kadersel temalar

- Dünyayı ve büyük nesilleri etkileyen olaylar

- Dünyanın gidişatını, tüm insanlığın yaşamını etkileyen, değiştiren olaylar

- Düşüncesizce maddi dünyada yaptıklarından pişmanlık duyarak üst benliğiyle temasa geçme ve tanrısal özellikler gösterme.


Kadın ve toplum astrolojide ve psikolojide özdeşleşen, eşleştirilen, benzer görülen kavramlardır. Mitolojik öyküdeki kadın burada toplumu simgelemektedir.


Kaynak : Bu makale Ebru Dede, Meral Erduran ve Zeynep Süzmen Şen tarafından hazırlanmıştır. Katkılarından dolayı Mahan Doğrusöz ve Ercüment Özçelik'e teşekkür ederiz. / astrozenith.
sedna gibi çok uzakta olan ve yeni keşfedilen gök cisimlerinin kişisel gezegenlerimizle özellikle kavuşum yaptığı açılara dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum.
simya Yazılan:Benim haritamda gök cisimleri malesef açısız o yüzden ilgim de azalıyoo

şiron-venüs zıt açısına sahipsin , ceres-plüto karesine sahipsin , plüto-juno ve lilith stelyumuna sahipsin , mars-vesta 120lik güzel açısına sahipsin , güneş-vesta karesine sahipsin hatta pholus-ceres ve merkür uranüs kavuşumun arasında büyük şans üçgenin bile var..

bakalım ilgin artacakmı gülücük
Yıldırım Yazılan:
simya Yazılan:Benim haritamda gök cisimleri malesef açısız o yüzden ilgim de azalıyoo

şiron-venüs zıt açısına sahipsin , ceres-plüto karesine sahipsin , plüto-juno ve lilith stelyumuna sahipsin , mars-vesta 120lik güzel açısına sahipsin , güneş-vesta karesine sahipsin hatta pholus-ceres ve merkür uranüs kavuşumun arasında büyük şans üçgenin bile var..

bakalım ilgin artacakmı gülücük

Aaaa ben mi cahilim yauw Astroloji de evet tabi. Astrodienst te görememiştim ben bunları.. Teşekkür ederim Yıldırımcım. Bugünlerde en çok teşekkür ettiğim kişi sensin yine teşekkür ederim. gülücük)
Ne ki bunlaar? Umarım netten bişeyler bulurum.
simya Yazılan:
Yıldırım Yazılan:
simya Yazılan:Benim haritamda gök cisimleri malesef açısız o yüzden ilgim de azalıyoo

şiron-venüs zıt açısına sahipsin , ceres-plüto karesine sahipsin , plüto-juno ve lilith stelyumuna sahipsin , mars-vesta 120lik güzel açısına sahipsin , güneş-vesta karesine sahipsin hatta pholus-ceres ve merkür uranüs kavuşumun arasında büyük şans üçgenin bile var..

bakalım ilgin artacakmı gülücük

Aaaa ben mi cahilim yauw Astroloji de evet tabi. Astrodienst te görememiştim ben bunları.. Teşekkür ederim Yıldırımcım. Bugünlerde en çok teşekkür ettiğim kişi sensin yine teşekkür ederim. gülücük)
Ne ki bunlaar? Umarım netten bişeyler bulurum.

8. evdeki Venüs'ün yönettiği burç 2. evdeki Boğa'ya zıt açısı önemli sanırım. Evler ve Boğa söz konusu olunca yorum para ya da mirasa çıkıyor. hımm Ya da tamda benim gibi huzursuz bir sevgili işte.
Ceres 5. ev Yengeç, Pluto karesi çocuklarla ilgili dramatik olay ya da annemin kaybı olabilir mi?
Pluto Lilith ve Juno... bende herşey 7. evimde zaten ama Lilith'inde burda olması ürküttü beni hımm
Pholus: Radikal değişiklikler, Ceres annelik iç güdüsü dersek Uranüs Merkür kavuşumuu ile ben bu işin içinden çıkamadım :( :(
Sedna nın Boyutu;

[Resim: sednaie5.jpg]


[Resim: sednaskybr2.jpg]
Referans Adresler