05-05-2007, 03:26 PM
SİS ve NEPTÜN
Mehmet Arap
Sis bulanıktır. Tıpkı bir bakır fabrikasının bacasından çıkan kükürt bulutuna benzer. Gizemli bir zehirdir. Etrafı sonsuza dek birleştiren bir ağ gibidir ve sizi önünüze bakmaya zorlar. Budur onun çekiciliği ve caydırıcılığı. Belirsizlik korkuları kusar. Korkular ise tedirginliği. Sisin isli dünyasında bunların hiçbirine ihtiyacınız yoktur, çünkü bir anlam ifade etmezler. Belirsizlik, sizi ayağınızın ucuna bakmaya yönlendiren bir belirleyicidir. Burada sözler rüzgarlarla taşınır. Bilincin hiçbir icadı keşfedememiştir henüz onun dalga boyunu. Ancak sarılacak bir dalı olmayanlar rahatça dolaşır onun dünyasında. Enstrümandan çıkan bir melodi onun ülkesinden çalınmış bir konuşmadır. Tıpkı bir kaligram gibi, ona bakıp bir şeyler anlamaya çalıştığınızda verdiğiniz anlam ön yüzüne yapışırken, verilebilecek diğer anlamlar o anda verdiğiniz anlamın arkasına saklanır.
Astrolojık Neptün yaşantımızda bu metaforlarla anlam bulur. Peki ama nedir bunların anlamı? Natal Neptün yaşamdaki (harita) hangi deneyim sahasında (ev), ne tür bir psikolojik süreçte (burç), nasıl bir psikolojiyi (planet) ifade eder?
Tüm bu soruları doğru yanıtlayabilmek için öncelikle Neptün’ün kendisini toplumda nasıl ifade ettiğini kavramak gerekir. Neptün deyince bir çoğumuzun aklına sezgiler gelir.
Sezgiler Neptün’ün kendini ifade etme biçimidir. Neptün’ü anlamak için sezgilerimizi iyi değerlendirmemiz gerekir. Sezgileri doğru değerlendirmek için de Satürn-öncesi planetleri. Satürn sonrası planetler (Uranüs, Neptün ve Pluto) kendilerini bilinçdışından ifade ederler ve doğalarını bizde ifade edebilmeleri için "şu anda, burada" ile barışık olmamız gerekir. Evrendeki herşey bir karşıta sahiptir ve denge için bu gereklidir. Bilinçdışının ifadeleri Satürn-sonrası gezegenlerken, bilinç alanını Satürn-öncesi planetler ifade ederler. Satürn elle tutulur, gözle görülür dünyanın kanunu olarak karşıtlığın bir tarafında -yani bilincin alanında- dururken, karşıtlığın diğer tarafında Uranüs, Neptün ve Pluto bulunur. O zaman, bu eksende yer alan karşıtlığı gündelik yaşam düzeyine indirgersek, Neptün’ü anlamak için bilinçdışının kendini yaşantımızda göstermesine izin vermemiz gerekir. İşte bu noktada işe sezgiler karışıyor, çünkü sezgiler bilinç ve bilinçdışı arasındaki elçilerdir ve elçinin ne söylediğini doğru anlayabilmek için onun dilini iyi bilmek zorunludur.
Peki "sezgi" sözcüğüne verdiğimiz anlam nedir? Kahve falına bakarken neye dayanarak bir şeyler söylüyoruz? Hepimizin bunun için bir açıklaması vardır. Bir dakika durup düşünün ve bu soruya cevap verin. Verdiğiniz cevap Neptün’ü yaşamınıza alma biçiminizdir. Tabii burada kahve falına inanmıyorsanız bu sizin sezgileriniz olmadığı anlamına gelmez. Herkes hayata gelirken sezgilerini de getirir ve bu sezgiler kendine birçok ifade alanı bulur. Kahve falı bu sayısız ifadelerinden yalnızca çok genel olan birisiydi. Eğer sezgiler dünyasına yargılarınızı dünyada bırakarak girerseniz yalnızca kahve falında değil baktığınız herşeyde bir anlam bulabilirsiniz. Sezgiler bize ne yapacağımızı söylemezler. Her an yanımızdadırlar ve bizim dünyayı algılama biçimlerimizden birisidirler.
Sezgiler bir anda gelen ve herhangi bir kalıba oturtamadığımız şeylermiş gibi gelir. Aslında herhangi bir kalıba oturtulmalarına gerek yoktur. Onları bir kalıba oturtmak isteyen aklımızın kendisidir. Eğer onları aklımızla anlamaya çalışıp gerçekte ne ifade ettiklerini bulup ona göre davranırsak Neptün’ü tamamiyle kaçırıyor olabiliriz. Esas olan belli dürtüler şeklinde ortaya çıkan bu sezgileri aklileştirmeye çalışmak yerine ne anlam ifade ediyorlarsa o anlama kendimizi açmak ve aklımızla onu sınırlamaya çalışmak yerine bize getirdiği herhangi bir deneyimden kendimizle ilgili birşey öğrenmektir. Peki bunu nasıl yaparız? İşte Satürn öncesi planetleri doğru kullanmanın kişiyi getirdiği nokta budur. Bu dürtüleri ne kadar anlayıp bilinçli yaşamaya çalışırsak bizden o kadar uzaklaşmaya, veya bir başka deyişle, anlaşılmamaya başlarlar. Burada önemli olan şey kendimizi, bizimle ilgili planlarını gerçekleştirmesi için evrene bırakmaktır. Böyle bir yüzleşme korkularımızla karşılaşmış olmamızı gerektirir. Ancak kaybedecek bir şeyi olmayan kişi Neptün’ün hayaller ülkesinde gezebilir.
Buna yaşamdan bir örnek verecek olursak: "Diyelim ki Neptün (sezgiler) yukarılarda bir yerlerde bizim birçok tıkanıklığımızı aşmamıza olanak sağlayacak birileriyle tanışmamızı ayarlamış ve biz de o yere kitap okumak için gidiyoruz. Yani tesadüflerin (unutmamak gerekir ki tesadüf Arapça bir kelimedir ve anlamı tanrının bilgisi dahilinde olan demektir) gerçek kanunlar olduğu bir dünyada bugün canımız kitap okumak istiyor ve kitabımızı alıp dışarıya çıkıp yürüyoruz. Şimdi evden çıkmadan önce eğer şu sezgilerimi bir kontrol edeyim de hangi kafeye gideceğime karar vereyim gibi bir tutum içinde isek bu, sezgilerin doğru şekilde kullanımına iyi bir örnek oluşturmaz çünkü sezgilerimiz ancak onlara ihtiyaç duyduğumuz noktada ve yerde ortaya çıkarlar. Kitap okumaya karar verdik ve kitabı alıp yola koyulduk ama nedense herzaman gittiğimiz kafenin önüne geldiğimizde birşeyler bizi oraya değil de az ilerideki daha lüks bir yere gitmeye yöneltiyor. Sezgiler bu tür şeylerdir. Varsın bugün kendimize bir kıyak çekelim dedik ve oraya doğru yöneldik. Şimdi yukarıdan Neptün'ün bizi izlediğini hayal edelim. Derin bir oh çekmiştir, çünkü en azından daha tutumlu davranabilir ve içeceğimiz bir bardak çaya dörtyüzbin vermek yerine niye bir milyon vereyim ki deyip bütün planlarını alt üst etmiş olabilirdik. Aşırı tutumluluk, Satürn’ün gölgesi olduğundan, gördüğünüz gibi Neptün’ün bizim için hazırladığı planı bozması an meselesidir. Tamamiyle mantıklı (akli) bir yaklaşımın ("her zaman tutumlu olunmalıdır, çünkü o paraya daha sonra da ihtiyaç duyulabilir") kişiyi anı yaşamaktan alıkoymasıdır. Neyse yürüdük ve kapıdan içeriye adım atar atmaz çıkmak üzere olan adam küt diye bize çarptı. ‘Önüne bak sana lan eşeoğlu eşek!’ veya ‘Yuuh ayı!’ ya da ‘Önüne baksana be! Körmüsün!’ dediğimiz anda ne kitap kaldı, ne Neptün kaldı ne de plan. Satürn öncesi bir gezegen olan Mars’ın ifadesi ‘öfke’ halledilmediği sürece Neptün sadece tatlı ve tehlikeli bir hayaldir. Kendimize göre aslında ne kadar da haklıyız. Durup dururken adamın birisi gelip bize çarptı ve bütün günümüzü mahvetti. İyisi mi gidip içelim ( Neptünün gölgesi) de tüm bunları unutalım. ‘Peki çözülmemiş öfkenle sen neyi mahvettin, bundan haberin var mı?’ gibi bir soruyu da Neptün’ün sorma hakkı yok mu?
İşte bu noktada, eğer bu yaptıklarımızdan kendimize dair birşeyler öğrenmez ve haklı olduğumuza inanıp böyle davranmaya devam edersek sonunda Neptünün uç karakterler kolleksiyonundaki yerimizi alırız ki bunlardan birkaçını şöyle sıralayabilirim; Uyuştrucu Bağımlılığı Uzay İstasyonu, Herşeyin çift görüldüğü bir dünyaya hoş geldiniz!; Alkol Bağımlılığı, Tamamiyle Dünyadan Uzaklaşıp Ana Rahmine Geri Dönmek İsteyenler için Biletimiz Mevcuttur Yardımseverler Derneği... .
-------------- . . --------------
Akıl, kavramaya çalışır. Bu yüzden herşeyi kontrol altına alıp herhangi bir tehlike ya da beklenmedik bir olayın yaşanmasına engel olmak ister. Bu yaklaşım, bizi bekleyen korkuları onlar gelmeden görüp yolu değiştirmek ve getirecekleri acılardan böylelikle kurtulmak, akıl tarafından icat edilen en kestirme yoldur. Aklımızı kullanırken kendimize seçtiğimiz en büyük hedef, herşeyi mantıklı hale getirip, gizli olanı ışığa kavuşturmaktır. Ancak hepimiz de biliriz ki, bazı şeyler mantıklı hale getirilip açıklanamaz. Bunlar yalnızca o deneyimden geçen kişilerin deneyimle bildiği şeylerdir. Aklın doymak bilmez anlamlandırma çabası karmaşık şeyleri açıklamak için gittikçe karmaşık bir dile bürünür ve gündelik yaşamın dilinden ve bu yaşamı sürdüren insanlardan uzaklaşarak, ayrıntılar ve şu ana dokunmayan şeyler içinde kaybolup gider.
Bu durum bazen bana günümüzdeki bilimi çağrıştırıyor. Nedense, insanlığa hizmet etmek için ondan çok uzağa giderek ona seslenmeye çaışıyormuş gibi geliyor. Bugün birçok insan bilimsel dilden hiçbir şey anlamıyor. Karşımızda kendini tamamıyla toplumdan soyutlayan ve toplum için çalışan bir bilim var. Mistik olan her şeye arkasını dönmüş, uzay araçları yaparak gökyüzünde insanlığa bir başka dünya aramakla meşgul. Ancak başka bir dünya aramak yerine içinde yaşadığımız dünyayı düzeltmek pek aklına gelmiyor nedense. İşte aklımızın bol akıllı çözümü.
Diğer yandan, gerçek mistisizmi içinde barındıran birçok alan da sırtını tamamıyla bilime dönmüş kendini aydınlatmaya çalışıyor. Birisi tamamıyla dışarısıyla ilgilendiğinden içerisinin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen, diğeri ise bütünüyle içe dönük yaşadığından dışarıda ne olup bittiğini umursamayan iki yönümüzün ifadeleri olarak işte karşımızdalar. Bir başka şekilde ifade edersek; birisi uzay mekiği yapıp tanrıyı uzayda arıyor, diğeri ise oturmuş sözde bilim ötesi uğraşlarıyla tanrının yolunu izlediğine inanıyor. Birisi Satürn öncesi gezegenlerin gölgesi, diğeri ise Satürn ötesi gezegenlerin gölgesi olarak apaçık karşımızda duruyor.
Bütün kutsal kitaplarda şöyle bir yazı var; "Tanrı her yerdedir." Ancak kimse yazılan şeyin gerçekte ne anlama geldiğiyle ilgilenmiyor, sadece kendisine göre yorumlayıp kendi bakış açısının nihai doğru olduğunu düşünerek fanatikleşiyor.
Neptün’ün kendini ifade ettiği bir diğer alan da sembollerdir. Semboller kendilerini en çok rüyalarda ortaya koyarlar. C. G. Jung rüyalardaki sembolleri anlamak için en önemli noktalardan birisinin rüyanın içeriğinin doğru anlaşılması olduğunu söylemektedir. Doğru kelimesiyle anlatmak istediği şey rüyadaki bir motifin evrensel bir anlamı olsa bile rüyayı gören kişi için ifade ettiği anlamın diğer anlamlardan daha öncelikli ve baskın olduğudur. Örneğin rüyasında annesini gören bir kişi için anne içeriğinin anlamı kişinin anneden ne anladığıyla anlam kazanır. Hepimiz biliyoruz ki anne en genel anlamıyla koruma, kollama, besleme, bakma ve büyütme olarak özetlenebilir, ancak rüyada görülen anne imgesinin anlamı herkes için farklı bir öneme ve anlama sahip olduğundan ve bu anlam zaman içerisinde farklılıklar göstereceğinden yapılması gereken en önemli şey rüyayı gören kişi için anne imgesinin ne anlama geldiğinin iyice araştırılmasıdır. Birileri için anne sevgi, şevkat ve koruma anlamına gelirken bir diğeri için güç, öfke veya hayal kırıklığı olabilir.
Rüyalar, semboller ve sezgiler kollektif bilinçdışının veya evrenin bizimle iletişimde kullandığı dildir. Bu dilin sözcüklerinin anlamları evrensel olduğu kadar kişiseldir de, bu nedenle bu sözcüklerin kendimize özgü anlamlarını öğrenebilmek, iç dünyamızı anlayabilmek, evrenle iletişim kurabilmek için hergün belirli bir süre inzivaya çekilerek kendimizi dinlememiz ve onu bir yol gösterici olarak kullanabilmemiz gerekir.
Mehmet Arap
Sis bulanıktır. Tıpkı bir bakır fabrikasının bacasından çıkan kükürt bulutuna benzer. Gizemli bir zehirdir. Etrafı sonsuza dek birleştiren bir ağ gibidir ve sizi önünüze bakmaya zorlar. Budur onun çekiciliği ve caydırıcılığı. Belirsizlik korkuları kusar. Korkular ise tedirginliği. Sisin isli dünyasında bunların hiçbirine ihtiyacınız yoktur, çünkü bir anlam ifade etmezler. Belirsizlik, sizi ayağınızın ucuna bakmaya yönlendiren bir belirleyicidir. Burada sözler rüzgarlarla taşınır. Bilincin hiçbir icadı keşfedememiştir henüz onun dalga boyunu. Ancak sarılacak bir dalı olmayanlar rahatça dolaşır onun dünyasında. Enstrümandan çıkan bir melodi onun ülkesinden çalınmış bir konuşmadır. Tıpkı bir kaligram gibi, ona bakıp bir şeyler anlamaya çalıştığınızda verdiğiniz anlam ön yüzüne yapışırken, verilebilecek diğer anlamlar o anda verdiğiniz anlamın arkasına saklanır.
Astrolojık Neptün yaşantımızda bu metaforlarla anlam bulur. Peki ama nedir bunların anlamı? Natal Neptün yaşamdaki (harita) hangi deneyim sahasında (ev), ne tür bir psikolojik süreçte (burç), nasıl bir psikolojiyi (planet) ifade eder?
Tüm bu soruları doğru yanıtlayabilmek için öncelikle Neptün’ün kendisini toplumda nasıl ifade ettiğini kavramak gerekir. Neptün deyince bir çoğumuzun aklına sezgiler gelir.
Sezgiler Neptün’ün kendini ifade etme biçimidir. Neptün’ü anlamak için sezgilerimizi iyi değerlendirmemiz gerekir. Sezgileri doğru değerlendirmek için de Satürn-öncesi planetleri. Satürn sonrası planetler (Uranüs, Neptün ve Pluto) kendilerini bilinçdışından ifade ederler ve doğalarını bizde ifade edebilmeleri için "şu anda, burada" ile barışık olmamız gerekir. Evrendeki herşey bir karşıta sahiptir ve denge için bu gereklidir. Bilinçdışının ifadeleri Satürn-sonrası gezegenlerken, bilinç alanını Satürn-öncesi planetler ifade ederler. Satürn elle tutulur, gözle görülür dünyanın kanunu olarak karşıtlığın bir tarafında -yani bilincin alanında- dururken, karşıtlığın diğer tarafında Uranüs, Neptün ve Pluto bulunur. O zaman, bu eksende yer alan karşıtlığı gündelik yaşam düzeyine indirgersek, Neptün’ü anlamak için bilinçdışının kendini yaşantımızda göstermesine izin vermemiz gerekir. İşte bu noktada işe sezgiler karışıyor, çünkü sezgiler bilinç ve bilinçdışı arasındaki elçilerdir ve elçinin ne söylediğini doğru anlayabilmek için onun dilini iyi bilmek zorunludur.
Peki "sezgi" sözcüğüne verdiğimiz anlam nedir? Kahve falına bakarken neye dayanarak bir şeyler söylüyoruz? Hepimizin bunun için bir açıklaması vardır. Bir dakika durup düşünün ve bu soruya cevap verin. Verdiğiniz cevap Neptün’ü yaşamınıza alma biçiminizdir. Tabii burada kahve falına inanmıyorsanız bu sizin sezgileriniz olmadığı anlamına gelmez. Herkes hayata gelirken sezgilerini de getirir ve bu sezgiler kendine birçok ifade alanı bulur. Kahve falı bu sayısız ifadelerinden yalnızca çok genel olan birisiydi. Eğer sezgiler dünyasına yargılarınızı dünyada bırakarak girerseniz yalnızca kahve falında değil baktığınız herşeyde bir anlam bulabilirsiniz. Sezgiler bize ne yapacağımızı söylemezler. Her an yanımızdadırlar ve bizim dünyayı algılama biçimlerimizden birisidirler.
Sezgiler bir anda gelen ve herhangi bir kalıba oturtamadığımız şeylermiş gibi gelir. Aslında herhangi bir kalıba oturtulmalarına gerek yoktur. Onları bir kalıba oturtmak isteyen aklımızın kendisidir. Eğer onları aklımızla anlamaya çalışıp gerçekte ne ifade ettiklerini bulup ona göre davranırsak Neptün’ü tamamiyle kaçırıyor olabiliriz. Esas olan belli dürtüler şeklinde ortaya çıkan bu sezgileri aklileştirmeye çalışmak yerine ne anlam ifade ediyorlarsa o anlama kendimizi açmak ve aklımızla onu sınırlamaya çalışmak yerine bize getirdiği herhangi bir deneyimden kendimizle ilgili birşey öğrenmektir. Peki bunu nasıl yaparız? İşte Satürn öncesi planetleri doğru kullanmanın kişiyi getirdiği nokta budur. Bu dürtüleri ne kadar anlayıp bilinçli yaşamaya çalışırsak bizden o kadar uzaklaşmaya, veya bir başka deyişle, anlaşılmamaya başlarlar. Burada önemli olan şey kendimizi, bizimle ilgili planlarını gerçekleştirmesi için evrene bırakmaktır. Böyle bir yüzleşme korkularımızla karşılaşmış olmamızı gerektirir. Ancak kaybedecek bir şeyi olmayan kişi Neptün’ün hayaller ülkesinde gezebilir.
Buna yaşamdan bir örnek verecek olursak: "Diyelim ki Neptün (sezgiler) yukarılarda bir yerlerde bizim birçok tıkanıklığımızı aşmamıza olanak sağlayacak birileriyle tanışmamızı ayarlamış ve biz de o yere kitap okumak için gidiyoruz. Yani tesadüflerin (unutmamak gerekir ki tesadüf Arapça bir kelimedir ve anlamı tanrının bilgisi dahilinde olan demektir) gerçek kanunlar olduğu bir dünyada bugün canımız kitap okumak istiyor ve kitabımızı alıp dışarıya çıkıp yürüyoruz. Şimdi evden çıkmadan önce eğer şu sezgilerimi bir kontrol edeyim de hangi kafeye gideceğime karar vereyim gibi bir tutum içinde isek bu, sezgilerin doğru şekilde kullanımına iyi bir örnek oluşturmaz çünkü sezgilerimiz ancak onlara ihtiyaç duyduğumuz noktada ve yerde ortaya çıkarlar. Kitap okumaya karar verdik ve kitabı alıp yola koyulduk ama nedense herzaman gittiğimiz kafenin önüne geldiğimizde birşeyler bizi oraya değil de az ilerideki daha lüks bir yere gitmeye yöneltiyor. Sezgiler bu tür şeylerdir. Varsın bugün kendimize bir kıyak çekelim dedik ve oraya doğru yöneldik. Şimdi yukarıdan Neptün'ün bizi izlediğini hayal edelim. Derin bir oh çekmiştir, çünkü en azından daha tutumlu davranabilir ve içeceğimiz bir bardak çaya dörtyüzbin vermek yerine niye bir milyon vereyim ki deyip bütün planlarını alt üst etmiş olabilirdik. Aşırı tutumluluk, Satürn’ün gölgesi olduğundan, gördüğünüz gibi Neptün’ün bizim için hazırladığı planı bozması an meselesidir. Tamamiyle mantıklı (akli) bir yaklaşımın ("her zaman tutumlu olunmalıdır, çünkü o paraya daha sonra da ihtiyaç duyulabilir") kişiyi anı yaşamaktan alıkoymasıdır. Neyse yürüdük ve kapıdan içeriye adım atar atmaz çıkmak üzere olan adam küt diye bize çarptı. ‘Önüne bak sana lan eşeoğlu eşek!’ veya ‘Yuuh ayı!’ ya da ‘Önüne baksana be! Körmüsün!’ dediğimiz anda ne kitap kaldı, ne Neptün kaldı ne de plan. Satürn öncesi bir gezegen olan Mars’ın ifadesi ‘öfke’ halledilmediği sürece Neptün sadece tatlı ve tehlikeli bir hayaldir. Kendimize göre aslında ne kadar da haklıyız. Durup dururken adamın birisi gelip bize çarptı ve bütün günümüzü mahvetti. İyisi mi gidip içelim ( Neptünün gölgesi) de tüm bunları unutalım. ‘Peki çözülmemiş öfkenle sen neyi mahvettin, bundan haberin var mı?’ gibi bir soruyu da Neptün’ün sorma hakkı yok mu?
İşte bu noktada, eğer bu yaptıklarımızdan kendimize dair birşeyler öğrenmez ve haklı olduğumuza inanıp böyle davranmaya devam edersek sonunda Neptünün uç karakterler kolleksiyonundaki yerimizi alırız ki bunlardan birkaçını şöyle sıralayabilirim; Uyuştrucu Bağımlılığı Uzay İstasyonu, Herşeyin çift görüldüğü bir dünyaya hoş geldiniz!; Alkol Bağımlılığı, Tamamiyle Dünyadan Uzaklaşıp Ana Rahmine Geri Dönmek İsteyenler için Biletimiz Mevcuttur Yardımseverler Derneği... .
-------------- . . --------------
Akıl, kavramaya çalışır. Bu yüzden herşeyi kontrol altına alıp herhangi bir tehlike ya da beklenmedik bir olayın yaşanmasına engel olmak ister. Bu yaklaşım, bizi bekleyen korkuları onlar gelmeden görüp yolu değiştirmek ve getirecekleri acılardan böylelikle kurtulmak, akıl tarafından icat edilen en kestirme yoldur. Aklımızı kullanırken kendimize seçtiğimiz en büyük hedef, herşeyi mantıklı hale getirip, gizli olanı ışığa kavuşturmaktır. Ancak hepimiz de biliriz ki, bazı şeyler mantıklı hale getirilip açıklanamaz. Bunlar yalnızca o deneyimden geçen kişilerin deneyimle bildiği şeylerdir. Aklın doymak bilmez anlamlandırma çabası karmaşık şeyleri açıklamak için gittikçe karmaşık bir dile bürünür ve gündelik yaşamın dilinden ve bu yaşamı sürdüren insanlardan uzaklaşarak, ayrıntılar ve şu ana dokunmayan şeyler içinde kaybolup gider.
Bu durum bazen bana günümüzdeki bilimi çağrıştırıyor. Nedense, insanlığa hizmet etmek için ondan çok uzağa giderek ona seslenmeye çaışıyormuş gibi geliyor. Bugün birçok insan bilimsel dilden hiçbir şey anlamıyor. Karşımızda kendini tamamıyla toplumdan soyutlayan ve toplum için çalışan bir bilim var. Mistik olan her şeye arkasını dönmüş, uzay araçları yaparak gökyüzünde insanlığa bir başka dünya aramakla meşgul. Ancak başka bir dünya aramak yerine içinde yaşadığımız dünyayı düzeltmek pek aklına gelmiyor nedense. İşte aklımızın bol akıllı çözümü.
Diğer yandan, gerçek mistisizmi içinde barındıran birçok alan da sırtını tamamıyla bilime dönmüş kendini aydınlatmaya çalışıyor. Birisi tamamıyla dışarısıyla ilgilendiğinden içerisinin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen, diğeri ise bütünüyle içe dönük yaşadığından dışarıda ne olup bittiğini umursamayan iki yönümüzün ifadeleri olarak işte karşımızdalar. Bir başka şekilde ifade edersek; birisi uzay mekiği yapıp tanrıyı uzayda arıyor, diğeri ise oturmuş sözde bilim ötesi uğraşlarıyla tanrının yolunu izlediğine inanıyor. Birisi Satürn öncesi gezegenlerin gölgesi, diğeri ise Satürn ötesi gezegenlerin gölgesi olarak apaçık karşımızda duruyor.
Bütün kutsal kitaplarda şöyle bir yazı var; "Tanrı her yerdedir." Ancak kimse yazılan şeyin gerçekte ne anlama geldiğiyle ilgilenmiyor, sadece kendisine göre yorumlayıp kendi bakış açısının nihai doğru olduğunu düşünerek fanatikleşiyor.
Neptün’ün kendini ifade ettiği bir diğer alan da sembollerdir. Semboller kendilerini en çok rüyalarda ortaya koyarlar. C. G. Jung rüyalardaki sembolleri anlamak için en önemli noktalardan birisinin rüyanın içeriğinin doğru anlaşılması olduğunu söylemektedir. Doğru kelimesiyle anlatmak istediği şey rüyadaki bir motifin evrensel bir anlamı olsa bile rüyayı gören kişi için ifade ettiği anlamın diğer anlamlardan daha öncelikli ve baskın olduğudur. Örneğin rüyasında annesini gören bir kişi için anne içeriğinin anlamı kişinin anneden ne anladığıyla anlam kazanır. Hepimiz biliyoruz ki anne en genel anlamıyla koruma, kollama, besleme, bakma ve büyütme olarak özetlenebilir, ancak rüyada görülen anne imgesinin anlamı herkes için farklı bir öneme ve anlama sahip olduğundan ve bu anlam zaman içerisinde farklılıklar göstereceğinden yapılması gereken en önemli şey rüyayı gören kişi için anne imgesinin ne anlama geldiğinin iyice araştırılmasıdır. Birileri için anne sevgi, şevkat ve koruma anlamına gelirken bir diğeri için güç, öfke veya hayal kırıklığı olabilir.
Rüyalar, semboller ve sezgiler kollektif bilinçdışının veya evrenin bizimle iletişimde kullandığı dildir. Bu dilin sözcüklerinin anlamları evrensel olduğu kadar kişiseldir de, bu nedenle bu sözcüklerin kendimize özgü anlamlarını öğrenebilmek, iç dünyamızı anlayabilmek, evrenle iletişim kurabilmek için hergün belirli bir süre inzivaya çekilerek kendimizi dinlememiz ve onu bir yol gösterici olarak kullanabilmemiz gerekir.