Türkiye'nin en büyük astroloji platformuna hoş geldiniz.
Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v - Yazdırılabilir Sürüm

+- Türkiye'nin en büyük astroloji platformuna hoş geldiniz. (http://www.astrosohbet.com/forum)
+-- Forum: ASTROLOJİ (/forumdisplay.php?fid=13)
+--- Forum: ÜNLÜLERİN DOĞUM HARİTALARI (/forumdisplay.php?fid=34)
+---- Forum: Special (/forumdisplay.php?fid=264)
+---- Konu: Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v (/showthread.php?tid=3690)

1 2 3 4


Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v - tiyatral_gitarist - 04-20-2010 12:56 AM

Ben de sizin misliniz bir beşerim. (Hadis-i şerif)
-----------------------------------------------------------------------------------------------


Ama kaç misli...
Ucu baya açık bir cümle... gülücük

Evet \"O\" da bizim gibi bir beşerdi ve tam 1439 yıl önce bugün doğdu , tarihçilere, rivayetlere göre...
Tabiki doğrusunu sadece Allah bilir.

İşte o gece gökyüzü...


[Resim: astro2ast02muhammedmust.th.gif]


İlginç bir gece gibi duruyor... gülücük
Sanki deprem haritası.

Bakalım o gece neler olmuş.
O gece yaşanan , coğrafi olaylarıda içeren ve bu olayların batîni yönünüde inceleyen bir Mehmet Doğramacı yazısı eklemeyi uygun buldum dostlar...

\'Mehmet Doğramacı\ Yazılan:Bu hafta Kutlu Doğumu idrak ediyoruz. O büyük zatın dünyayı şereflendirmesi; ona sevdalı gönüller tarafından çeşitli şekillerde kutlanacak, zevk edilecek. Bütün açıları, bütün bilinçleri, bütün algıları kendinde cem eden Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’(sav)’yı sevenler çok renkli bir ümmet tablosu oluşturuyor. Kulluk gayretinde olan herkesi seviyoruz. Onu sevdiğimiz için seviyoruz hepsini. Bütün insanlığı, bütün mahlûkatı seviyoruz.


Her yıl Rebiülevvel ayının 12. gecesi yaklaştığında İslam Tarihinden onun doğumu ile ilgili kısımları yeniden okurum. Bu defa, doğum esnasında Hicaz, Ortadoğu ve hatta dünyanın muhtelif coğrafyalarını etkileyen olaylara yoğunlaştım.


İslam Tarihçilerinin kaydettiği o geceki olayları eminim sizler ta ilkokul günlerinden biliyorsunuz. Gelin, bir daha hatırlayalım:

Hz. Muhammed (sav)’ın doğduğu gece yaşanan harikulade haller:

1- Kâbe’de mevcut 360 put devrildi.

2- Müşriklerin kutsal saydığı Sâve gölü kurudu.


3- Yıllardır kuru olan Semâve vadisi sularla doldu taştı.


4- Mecusilerin 1000 yıldır yanan ateşi söndü.


5- İran Kisrâsının sarayındaki 14 burç-sütun- hisar yerle bir oldu!


6- O gece yıldızlar yere o kadar yakın ve berraktı ki biri şöyle dedi: “Elimi uzatsam alacak gibiydim.”


7- O sabah Mekke’ye gelen Yahudi bir tüccar (kâhin aynı zamanda) Mekke ulularına sordu: “Bu gece aranızdan birinin oğlu oldu mu?”


Ona dediler: “Evet, Haşimoğulları mahallesinde bir yetim doğdu.”

Kâhin feryat etti:


- Eyvaaaahhhh! Yıllardır İsrailoğullarında bulunan Risalet- Nübüvvet artık Araplara geçti. Bundan sonra çok şerefli olacaksınız! Ama biz bittik!..


***

Bu hadiseleri zahiri bilgi tekrarı için buraya almayacağımı tahmin ediyorsunuz. Bu defa şöyle düşündüm:

Hz. Muhammed (sav)’ in doğum gecesi arzda zâhiren yaşananlar; bâtınen Muhammedî Bilinç açılmaya, doğmaya başladığında bizde de yaşanıyor olabilir mi?..

Düştüm bu sorunun peşine. Yer isimleri, sayılar, işaretler, sembolizm, tevil kitapları derken epey bir bilgi kaynağına yoğunlaştım. Fakat gördüm ki kelimeler zâhir- bâtın manalar saklarken bazen onlara takılmak insanı daha büyük gerçeklerden perdeliyor. Kelime araştırmayı bir kenara koyup olayın oluş şeklini ve gelişenleri okumaya gayret ettim.

Küllde ne varsa zerrede de vardı. Mikro; makronun minyatürü, makro; mikronun mega haliydi. Dışarıda olan içeride, içeride olan dışarıda da mevcuttu. Zerre- Küll- Makro- Mikro- İç- Dış bir yana her şey Tekti, Tektendi. O halde kendimizde bu halleri pekâlâ düşünebilir, tefekkür edebilirdik.

Bir hafta boyunca bu konuları paylaştık dostlarla. Tefekkür ibadetinin bilincine ermiş gönüllere yansıttık sorularımızı. O kadar güzel açılımlar, o kadar berrak yorumlar, o derece hoş tespitler geldi ki; Rabbimize şükretmekten, aczimizi itiraf ile secde etmekten kendimizi alamadık.

Evet Dostlarım;

Biraz sonra okuyacağınız tahlil ve değerlendirmeler Hz. Muhammed (sav) sevdasını iliklerine kadar hisseden, o bilinci yaşamaya, o doğrultuda düşünmeye gayret eden kardeşlerimize ait.
Fakir, sadece bunları düzenlemiş, cümle kalıplarına dökmüştür.

Efendimizin kutlu doğumunu idrak ettiğimiz şu günlerde “Muhammedî Bilinç bizde nasıl açığa çıkar?”, “Doğum esnasında neler yaşanır?”, “Yaşananlar nelerin habercisidir?” sorularına, doğum gecesi olanlardan hareketle getirilen açıklamalar şöyle:

Bir deprem ki: Putların devrilmesi, göllerin kuruması, nehrin taşması, saray sütunlarının yıkılması gibi hadiseler açıkça göstermektedir ki o gece Ortadoğu’yu kaplayan büyük bir deprem yaşanmıştır.

Muhammedi Bilincin bizde açığa çıkışı da genellikle beden ve ruhumuzun yaşadığı sarsıcı bir etki ile başlar! Tasavvufa; Hakikât İlmine yönelenlerin büyük çoğunluğu; mal kaybı, evlat acısı, iş kaybı, ticarette zarar, dostların ihaneti, alıştığı çevreden uzağa hicret, hayattan umduğunu bulamama, ideallerin bir anda kırılması gibi bazı haller yaşayarak bu ilme yönelmişlerdir. Dışarıda yaşanan depremin, içeride şuur faylarını çatır çatır kırması sonucu Muhammedi Hakikât özden fışkırmaya başlar!.. Bu deprem bir takım hayati değişiklikleri de beraberinde getirecektir. Bazı değerler (ya da değer sanılanlar) yerle bir olacak, kutsanan, benimsenen dayanaklar elden çıkacaktır.

Doğum geceleyin:Gece; vahdet anıdır. Kesret yanılsamasını önümüze koyan gündüzün çekilip yerini geceye bıraktığı anda renkler ve çokluk varsayımı biter ve kişi kendi yalnızlığı ile, kendi gerçeği ile yüzleşir.

İster gece vakti ibadet ve zikirle Muhammedi Hakikâtin açıldığını düşünün, ister geceyi zulüm, karanlık, baskı anı diye değerlendirin, bu hakikâtin yalnızlık hissedildiği anda, Allah’tan başkasından ümidin kesildiği anda açıldığı bir vakıa.

Kabe’de mevcut 360 put devrilir: Kâbe; içini benliğe ait sahipliklerle doldurduğumuz gönlümüz. O kadar çok ki gönül Kâbemizi işgal eden putlar, hangi birini sayalım. Sahiplikten hırsa, benimsemeden tutkuya, gelenekten alışkanlığa, duygusallıktan hırçınlığa, hasetten öfkeye kadar bir dizi putla doldurduğumuz gönül boyutumuz, öz boyutumuz ,iç dünyamız, Muhammedi Hakikâtle yüzleştiğinde bunların hepsi ciddi bir sarsıntı geçirir. İşte bu sarsıntı temizlenmemiz gereken kirleri gösterir bize. Muhammedi Bilinç açılır açılmaz putlar dışarı atılamasa da yerlerinde rahat duramamaları, altlarındaki zeminin kayması kaçınılmaz sonuçtur.

Tek tek ele aldığımız, her birini ayrı sandığımız algılardır putlar. Tek kare resmi göremeyenin parçalarda kudret ve güzellik varsaymasıdır. Parçaların paramparça edilip bünyeden sökülüp atılışı Muhammedî doğumla start alır.

Daireyi oluşturan açılar toplamı:360. Önceleri dar açılarla hayata yaklaşan, hatta belli bir açıya mahkum yaşamayı, düşünmeyi kutsayan kişi; Muhammedi idrakle tanıştığı anda açıları gezmeyi, turlamayı niyete almış demektir. Seyir başlamıştır artık. Dar açı genişleyecek, daire ilerleyecek, pergelin iğnesi Şeriat noktasına çivili olarak Hakikât turu devam edecektir. Bunu yaşarken kendinizi bazen tanıyamaz “Eskiden şu halleri kınayan ben, şimdi nasıl hoş görüyorum, bu ben miyim?” demeye başlarsınız. Beğenmedikleriniz, kızdıklarınız, çirkin gördükleriniz yavaş yavaş düşer gözünüzden. Çünkü siz açınızı genişletmektesinizdir.

Müşriklerin kutsal saydığı Sâve gölü kurudu: Göl; ne kadar derin ve geniş olursa olsun sınırlıdır değil mi?.. Suyu hiç yenilenmez. Göle akan nehir yoktur pek. Göl; kendi başına denize de akamaz. Sıkışmıştır kara parçası içine, vadiler arasına. Denizi tanımayanlar, her an yepyeni bir çağıltı ile akan nehirlerden haberi olmayanlar için göl kutsal kaynaktır.

Göl; kendi kendini överek yaşayan benliğinizdir. Size bu halinizin en iyisi olduğunu telkin eder hep. Yaratılışınız bu haliyle ne güzeldir. Hatta sizden iyisi de yok gibidir.

Gölü kutsal sayan kimdi? Müşrikler. Bizde, bizi şirke çeken kim? Benlik!.. Benlik; terkip kayıtlarını yücelterek sınırlı kapasitesini bize sınırsız gösteren sahtekâr bir sihirbazdır.

Muhammedî doğumla göl suları çekilir. Bildikleriniz geçersiz, kabul ettikleriniz değersiz hale gelir. Bir tükeniş yaşarsınız. Her şeyiniz iflas etmiştir. Yegâne su kaynağınız; nefsiniz kurumaya yüz tutar. Hiç bitmez sandığınız bitmiştir. Ve öyle bocalarsınız ki, Kur’anın ifadesi ile insan yere (benlik arzına) “Buna da ne oluyor böyle?” (Zilzal-3) diye sormaktan kendini alamaz.

Tasavvufi hakikâtlerle yüzleştikleri anda klasik din öğretisinin yetmediğini gören bazı dostların; “Bana da ne oluyor? Yoksa dinden mi çıkıyorum? “ diye hayıflanarak kendilerini sorguya çekmelerini tebessümle hatırlarım. İşte bu hayıflanma sahiplenilenin elden çıkışına duyulan kaygıdır.

Peki, göl kurumuşsa su hiç mi olmayacak? Olayları okumaya devam edelim.

Semâve deresi sularla dolar taşar: Kupkuru bir dere Semâve. İçinde yıllardır su yok. Orada su olmadığı için halk mahkûm olmuş Sâve’nin suyuna. Muhammedî Bilinç açılmadıkça şuur; kuru bir dere yatağından farksızdır. Yeni idrakleri, tefekkürleri, akletmeleri, değerlendirmeleri yoktur. O öylece kendi sığ ve çorak haliyle yaşamayı hayat zanneder.

Muhammedî doğumla birlikte şuur açılmaya, bilinç yeni değerlendirmeler yapmaya başlar. Artık, her şeyin bir anlamı vardır. Olaylar ve oluşlar arasında bağlar kurulur, seyir sürerken gözlenenlerde hikmetler, yaşananlarda ibretler okunmaya başlanır. Bilinçte yoğun bir enerji kanalı açılmıştır artık. Hem de öyle bir kanal ki suyu ne göle benzer ne dereye.

Vahdet denizine, Hiçlik deryasına erinceye kadar akmaya, çağlamaya, gürlemeye devam edecek, yerinde duramayan, sürekli taşmak isteyen açılımdır bu.

“Allah’ım eskiden düşünemediğim ne çok şey varmış!? Ayetleri, hadisleri, sözleri, kitapları anlar oldum, bu tespitleri yakalayan ben miyim?” demeye başlarsınız. İçinizde öyle yoğun enerji akar ki okumaya, dinlemeye, ziyarete, sohbete, sevmeye doyamazsınız.

Mecusi ateşi söndü: Kişinin benliğe esir oluşunun açık delili; öfkesidir. Sabrı, tahammülü, hoşgörüsü yoktur Muhammedî olmayanın. En ufak şeyde par, yanar. Yaktığı; çevre gibi görünse de kendisidir aslında. Benlik; bilince egemen olduğu sürece o yakıcı ateş sönmeyecek, an be an kavurmaya devam edecektir kendi kendini.

Muhammedî idrak doğumu ile ateş; İbrahim’ce yaşamı seçen; Hanif Dine yönelenler, Tekten bakışı bilenler için serin ve selamet olmaya hazırdır artık. Sultası bitmiş, kudret görüntüsü veren alevleri sönmüş, hâkimiyeti boşa çıkmıştır.

Kisrâ sarayının burçları, sütunları devrilir: Sütunlar sabittir. Kubbeyi taşımaya, çatıyı olduğu yere kuvvetle sabitlemeye yarar. Burçlar, hisarlar ise dışa karşı aşılmaz setler, duvarlar örer.

Muhammedî doğum yaşanmadan önce olduğu yere, sabit bir noktaya bağlı, kayıtlı, kilitlidir algılar. Ne hareket imkânı vardır ne de değişim. Hareket olduğu anda saltanat yıkılıyor diyerek feryadı koparır nefis. Dış etkiye, başkalarına, farklı algılara kapalıdır Muhammedi olmayan. Öylesine kapalı ki bir duvar kadar soğuk, bir hisar kadar ürkütücü ve ruhsuz!..

İdrakte yaşanan depremle sütunlar yıkılacak, sahte saltanat yerle bir olacak, karanlık hisar içine nur sızacak, burçlardan (terkip kayıtlarından) seyredilen alem; geniş bir ufukla tanışacaktır. Rabbinden, Rabbul Alemiyne uzanan bir yolculuk başlayacaktır.


Kisrâ; Farsça’da, kral, hükümdar, firavun anlamlarına gelse de Arapça söylenişte KESRET kelimesi ile aynı kökten. Yıkılan; Kisrâ sarayı. Yıkılan; Kesret hegemonyası!... Kesret bakışı yerle bir olduğunda bilinç, Vahdet Seyrine geçmek üzere hakikâte sülûk edecek.

Bir başka açıdan sütunlar ya da burçlar; hepimizin tâbi olduğu Astrolojik yıldız kümeleri. Belki ilk planda şaşıracaksınız ama; Muhammedî olanlar için tek burca bağlılık bitmektedir!.. Muhammedî idrakte yaşayanlar; her kulda kendini gören, herkesle cem olan, girdiği her yere rengini veren ama kendisi ne şekle, ne kalıba, ne tanıma sığmayan zatlardır. Onun için onları astrolojik burç kayıtları içinde düşünmek bize göre yanlıştır. Muhammedîler için burçlara tabiiyet bitmiş, bütün burçlarda sınırsız seyir başlamıştır.

14 sütun. Kabaca düşünürsek… Ay, 14 evreden sonra bütünlenir. Hz. Mevlana ayın seyrinden ilhamla hakikât yolcularına şöyle diyecektir: “Elinden çıkanlara üzülme. Unutma ki ay da paramparça ola ola dolunaya erişir de nurlar yansıtır. Bil ki parçalandıkça nurlanmaktasın!”

Göğüs kafesini çevreleyen kaburgalar önde 7 ana kemik halinde birleşir. İman tahtası, can evi tabir edilen sadrımız; sağlı sollu uzanan 17 kemikle korunur! Açık kalp ameliyatı bu 14 kemiği tutan ana bağ kesilerek yapılır. 14 bağ kopunca kalbe inilmiştir artık.

Kalbe; öz bilince inmeye engel teşkil eden 14 direk neler acaba? Şeytanın, birimsel benlik vehminin, nefis ateşinin 14 oku, 14 perdesi, 14 temel azabı aslında.

Neler mi?.. Aklımıza gelenleri sıralayalım hemen: Öncelikle beş duyu. Kesitsel algıya bizi mahkûm eden beş duyu. Diğerleri: öfke, kibir, haset, riya, şehvet, hırs, para, makam, şöhret, ibadetine güvenmek, vesvese, saltanat, vehim.

Bunlar yıkılacak. Ayakta kalmak istese de değil mi ki bir kere deprem olmuştur, sağlam diye yüzlerine bakılmayacak artık. Gün be gün azalacak tesirleri. An be an tükenecekler.

(Allah’ın Zati ve Subuti sıfatlar toplamının da 14 olduğunu farklı bir noktadan düşünün)

Yıldızlar yere yaklaşacak ve çok berrak görünecekler: Yıldızlar; her biri yol bulmada rehberlik eden işaret levhaları. Yıldızlar; karanlık semanın ışıltılı aynaları.

Yıldızlar; sınırsız sonsuz ESMA mertebesidir. Muhammedî Bilinçle tanışan; esmanın kendinde önce SIFATa sonra EF’ALe dönüşümüne hazırdır artık. Bu dönüşüm ZATında cem yaşamaya kadar devam eder nasibi olan için. Muhammedî doğum; tüm esmaları birleştirmenin ilk adımıdır. Önceleri ayrı gayrı görenler, Muhammedî açılımlarla esmalar arasında fark görmenin şirk olduğunu, birini diğerine tercih etmenin hakikâtten perdelenme getireceğini anlayacaklardır.

Yıldızlar; Hak Dostlarıdır. “Sahabem yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız yolunuzu bulursunuz” buyurmuş Alemlerin Efendisi. Onun sahabesi; biricik mirasçıları; her dönemde yaşayan, hiçbir çağı boş bırakmayan; gönül ehli, ilim ehli, aşk ehli zatlardır. Onlardan hangisi size sevimli gelmişse, hangisinin meşrebi size uymuşsa sağlam ipe tutunmuşsunuz demektir.

Bilinci deprem yaşayan; yere yaklaşan yıldızları seyredercesine yakındır Gönül Ehline. Sorulara cevap, ruhlara gıda, kalplere şifa Hak Dostları bir bir çıkar önüne. Elini uzatıp alıverecekmişçesine yakındır onlara. Kimini şahıs olarak yanında, kimini ilim olarak kitap satırlarında, kimini sözlerle nasihat ikliminde, kimini muhabbet ve sohbet meclisinde, ama hepsini çok yakınında bulacaktır.

Feryat eden Yahudi: İdrak sıçraması ya da zorlu bir ameliyat gibi inşirahla gelen Muhammedî zuhur; derinlerde bir yerlerde saltanat kuranları tedirgin edecek, hükümranlığın elden çıkışını hazmedemeyen benlik; canhıraş feryatlarla ortalığı gerecektir.

Şuurun derinliklerinden Yahudi boyutu (dünyaya- menfaate düşkün yanımız); “Senelerce benimleydin, şimdi nerelere gidiyorsun? “diye kocası ölen kadın gibi yas ederek kendine acındıracak, sonra “Senin Nübüvvet (zahir boyutun) ile Risalet (batin boyutun) hep benimle yaşadı. Ben olmazsam sen ne yaparsın? Ne dış dünyan olur, ne iç alemin! Yıkılırsın, mahvolursun, bak benden söylemesi” diyerek uyanık ve de cambazca söylemlere girişecektir.

Tasavvufa yönelenlere çevreden ilk tepki şudur: “Dış dünyadan kopuyorsun! Sana da bir haller olmuş. Bak bizden söylemesi, normalden uzaklaşıyorsun!”

Dışta bunları duyan Marifet Yolcusu içte ise şu vesveseyi sıkça hissedecektir:


“ Ya sapıtırsam. Ya raydan çıkarsam! Acaba doğru yolda mıyım? Çoğunluk haklı olmasın? Yoksa ben gerçekten anormal miyim?”

İşte tüm bunlara elinin tersi ile meydan okuyabilenler; Harem Bölgeden ( Özbenliklerinden) Yahudiyi (esfele çeken vehmi) bir daha geri dönmemek üzere sürüp çıkarmış olacaklar!...

Vehim; maddeye, bedene dönük algı sürülüp çıktıktan sonra şu ses yankılanır bilinç semalarında:

- Artık Esfelden çıkıyor, Ahsene yürüyorsun. Kayıtlardan kurtuluyor, Sınırsız- Sonsuza açılıyorsun. Artık çok şerefli olacaksın! Yolculuğun mübarek olsun!...

***

Rasülullah’ı anıyor dışarıda müminler.

Doğumu kutlanıyor mevlidler, kasideler, ikramlar ve ziyaretlerle.

Ve sen, evet sen Marifet Yolcusu dostum!

Arzı sarsan, göller kurutan, sütunlar yıkan, ateşler söndüren, nehirler çağlatan, yıldızları yere yağdıran, köle tüccarını sürgüne yollayan o muhteşem doğumun aslında nerede, nasıl yaşandığını fark ediyorsun değil mi?..

Mübarek olsun!


İşte böyle...

Depremden daha geniş çaplı bir doğa olayı olmuş sanırım.. gülücük

Dostlar şimdi ben istiyorum ki herkes hiç çekinmeden -ki bu forumdaki herkes aklı başında olgun insanlar olduğuna göre böyle birşey olmayacaktır inşaAllah - bu Kutlu Doğum Haftası şerefine bu haritaya peygamberimiz değil de sadece \"Hz. Muhammed Mustafa A.s\" olarak birşeyler karalayın.


Ben olmayan astroloji bilgimle sadece pluto ve kovayı esas alarak bir saat salladım ve böyle bir harita çıktı. Diğer şeylerde uydu gibi sanki...

[Resim: astroastmuhammedmustafa.th.gif]

Sizde eğer farklı bir saat uygulamak isterseniz eğer , doğum gece diye belirtildiği için ve araplarda gece gündüzden önce geldiği için saati 19 nisan 571 saat 19:00 ile 20 nisan 05:30 arası alırsanız sanki doğru bir yaklaşım yapmış oluruz...

Kolay gele... gülücük


RE: Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v - tiyatral_gitarist - 04-20-2010 01:03 AM

Ben birşeyler sallayayım olmayan bilgimle gülücük
İlk gözüme çarpan uçurtma ile büyük kare..
Sadece uçurtma hakkında 2 cümle yazmak istiyorum. O da bana yazılanlardan aklımda kalanlar gülücük

Roket görevini yapan GÜNEŞ.
Ben bunu \" olarak yorumluyorum. Güneş \" demek olduğuna göre. Asıl \" yani.
Bunu , bu \"i idrak azmi ve karşı konulmaz içgüdüsü olarak bir yorum sallayabilirim.

Hedef ise jüpi- satürn kavuşumu. Sıkıntılı , sıkıntıyla gelecek büyük bir nimet, himmet diyebilirim , yüzeyselinde yüzeyseli bir cümleyle gülücük

Kanatlar pluto ve mars...

Plutonun derinliğini bilmekten öte dilimden birşey gelmez.
Mars ı ise bu yolda yapılacak hemm mücadele hemde bunu koruma olarak sallıyorum.

Ama asıl üstadlardan bişiler bekliyorum..gülücük


RE: Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v - yagmur86 - 04-20-2010 03:04 AM

merhabalar sizin yazıyı okuyunca aklıma yıllar önce okuduğum bu yazı geldi yazının tamamı içinhttp://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=show_qna&id=1259
bakabilirsiniz ben astrolojiyle ilgili kısmını koyuyorum---


Astroloji:

Ama küçük bir âlem olan insanın elinde, yüzünde vs. böyle ince ince yazılmış işaretleri bulanlar, yine de 60-70 yıllık bir hayatı ve binlerce kişilik özelliğini küçük çizgilerde özetlemekle tatmin olmamışlar ve gözlerini göğe çevirip büyük insan olan âlemde de koca yıldızlarla yazılmış okunaklı işaretler aramış ve bulmuşlardır da. İlk fark edilenlerden biri, kırmızı parlak yıldızın (Mars) en büyük ve parlak göründüğü (yani dünyaya en yakın olduğu) dönemlerde savaşların artması olmuştur. Ardından belli zaman dilimlerinde doğan insanların hayli benzer kişilik özelliklerine sahip oldukları görülmüş ve burçlar belirlenmiş, giderek astroloji ilmi gelişmiştir. Astroloji, yani; güneş, ay ve gezegenlerin burçlardaki dağılımları ve birbirleri ile yaptıkları açılardan hareketle kişinin karakteri ve geleceği hakkında yorum yapan ilim.

Bu koca yıldızlardan oluşmuş devasa düzenek (ki felek çarkı olarak da isimlendirilir) tarih boyunca gerek kişilik tahlili yapmak, gerekse de geleceği, kaderi öğrenebilmek için kullanılan en popüler yol olmuştur. Özellikle Babillilerin astroloji merakı neredeyse toplumsal çılgınlık düzeyine varmıştı. Hz. Davud zamanında da bazı kavimlerin harbe gönderilecek askerleri astrolojik hesaplara göre “eceli gelmemiş” olanlardan seçtikleri ve bu şekilde pek çok savaş kazandıkları kitaplarda yazılıdır. En meşhur örneklerden biri de, Peygamberimizin(a.s.m.) doğduğu gece bir Yahudi müneccimin, “O’nun yıldızı bu gece doğdu, O (son peygamber) geldi!” dediği rivayetidir ve bir peygamberlik delili olarak zikredilir.

İslam alimleri de “bu koca yıldızlar, müzeyyen burçlar, vazifesiz, hikmetsiz, başıboş olamazlar, bu büyük felek çarkları bir büyük kader kanunu ile çevriliyor” deyip bu ilimde hayli yol kat etmişlerdir.

Muhyiddin-i Arabi bu konuda özel bir risale bile telif etmiş ve önsöze “ve alamatin ve bin-necmi hüm yehtedun” ayetini yazmıştır. “Daha nice işaretler yarattı. Onlar yıldızlarla da yollarını doğrulturlar.” Erzurumlu İbrahim Hakkı da Marifetname’sinde astrolojiye özel bir bölüm ayırmıştır.

Yine de çoğu İslam alimlerinin “gaybı öğrenmeye çalışmak edebe münafidir, kader gizli bırakıldıysa gizli kalması gerekiyor demektir” itirazı, İslam âleminde astrolojinin (özellikle gelecek tahminine de girişmesi yüzünden) fazla yayılıp makbul olmasını engellemiştir. Ortaçağda astrolojinin okullarında ders olarak okutulduğu Batı dünyası da, İslam’dan esinlenen Rönesans devrimi sonrası astrolojiden hayli soğumuştur.

Buna rağmen Nostradamus gibi kahinlerin, geleceği tahmin için astrolojiden faydalandığı bilinmektedir.

“Psikiyatrinin üç büyüğü”nden biri olan Karl Gustav Jung da astrolojiyle ciddi biçimde ilgilenmiş, hemen tüm hastalarının yıldız haritasını çıkarıp bir de bu yolla kişiliklerini analiz etmiştir. Hatta Jung’un bir seferinde astrolojik bir deney olarak, kendisine verilen 14 yıldız haritasını inceledikten sonra, hangi harita sahibinin kiminle evli olduğunu doğru olarak tahmin ettiği, yanlışlıkla evli olduklarını sandığı iki kişinin de sonradan tanışıp evlendikleri yazılıdır.

Hitler’in de astrologları danışman olarak kullandığı ve Rusya’ya saldırana kadar onların önerilerine uyup başarılı olduğu, ama “Rusya’ya girmeyin” diyen astrologlarına “ne olursa olsun gireceğim, siz yıldızlar uydurun” demesi ile de hezimete gittiği söylenmektedir.

Son yüzyılda ise astroloji (özellikle yeni keşfedilen gezegenlerden sonra) giderek daha popüler olmakta ve “Satürn yükselen burcumda, bu sıralar keyifsizim” gibi yorumlar daha sık duyulur hale gelmekte, kimi insanlar bebeklerinin doğum tarihini bile yıldızlara göre ayarlamaya çalışmaktadır.

Ve Ben:

Bu satırların yazarı da gençliğinden beri astroloji ile ilgilendiğinden uzun zamandır sizlere bu ilimle ilgili fikirlerini aktarmak istemiş ve nihayet bu sayıda muradına ermiştir.

İlk gençlik yıllarında okuduğu bir broşürde, kendi burcu için kullanılan bazı olumsuz ifadeleri, nefsine çok ağır gelmekle beraber (azıcık insaflı olduğundan) kabul etmesi onun ilk ciddi nefis muhasebesine vesile olmuş, bundan sonra kendini artı ve eksileriyle daha iyi tanımak amacıyla astrolojiyle ilgilenmeye başlamıştır. Zaten astrolojinin en önemli faydası kişinin kendisini tanımasına vesile olmasıdır. Yazar kişiliğine çok uyduğunu hissettiği bir diğer burcun da yükselen burcu olduğunu öğrendiğinde “bu kadar da tesadüf olamaz, bu işin içinde bir iş var” diyerek bu konuda derinleşmeye başlamıştır.

Kendi yıldız haritasını çıkarıp yorumunu yaptığında ise, o zamanlar gençlik sarhoşluğu ile zannettiği gibi dünyanın en akıllı, en mükemmel insanı olmadığını acı bir şekilde fark etmiş ve kısa süreli bir depresyona bile girmiştir. Ancak bu ruhî ameliyat da bir süre sonra şifa hükmüne geçmiş ve “kapasiteni bil, olabileceğinle yetin, kaldıramayacağın yüklerin altına girme, kaderine razı ol, rahat et” mantığını doğurmuştur.

Yazar, yıllar süren incelemeleri sonucunda şu fikre varmıştır: İnsanın nasıl bir kişiliğe sahip olduğu, düşünce yapısı, mücadele biçimi, şanslı olduğu veya zorladığı konular, anne-babası ile ilişkileri, meslek tercihi, zaafları, özel yetenekleri, evliliği vs. hemen her şey, tesadüfe havalesi imkansız bir doğrulukla yıldız haritasından anlaşılabilmektedir.

Ancak bunun için sadece güneşin hangi burçta olduğunu bilmek yetmemekte, doğum anındaki tüm gezegenlerin konumları ve aralarındaki açıların yorumlanması gerekmektedir. Her ilimde olduğu gibi yarım ve eksik bilgi yanıltıcı olabilmektedir. Bu ilimde de ya derinleşmek lazımdır ya da hiç girmemek. Kişilikle ilgili bu bilgilerin yanı sıra, sürekli yer değiştiren gezegenlerin haritanın hangi bölgelerini ne zaman nasıl etkilediğine bakılarak başa gelecek olaylar bile tahmin edilebilmektedir, bunu yaşayarak görmüştür.

Astrolojinin mekanizmasını da şöyle izah etmektedir: “Allah her şeyi sebepler vasıtasıyla yarattığı gibi, insanın ruhî yapısını ve kaderini de gök cisimlerinin etkilerini zahiri bir sebep tutarak yaratır. Bu etkinin hangi yolla olduğunu bilmememiz, gördüğümüz açık ilişkiyi inkar etmemizi gerektirmez. Felek çarkı bir mutfak tezgahı gibidir. Burçlar tencere, tava; yıldızlar da tuz, biber gibi. O dönen tezgahta daima değişen terkiplerle her biri ayrı kişilik özelliklerine sahip insanları esas yoğuran da tabii ki Kudret Eli’dir. Zahiri sebeplere etki isnat etmeden, onları sadece birer işaret, birer vasıta olarak kabul edip bakarsanız, Astroloji aynasında da Yaratan’ın ince ve derin hikmetlerini görürsünüz.”

Hiç görmediği kişileri bile haritalarına bakıp tarif edebilmesi sonrası yazarımız astrolojiye giderek daha fazla vakit ayırmış, işini, eşini, bir işe başlayış tarihini, arkadaşını vs. seçerken bile bu ilimden faydalanmış ve genellikle de isabet kaydetmiştir. Ama genellikle, her zaman değil. Zira astroloji yine de eksik bir bilim dalıdır hâlâ. Muhtemelen on iki gezegen olduğu halde henüz dokuzu bilinmektedir ve en ayrıntılı haritada bile en az üç önemli güç odağı eksiktir bugün. Zaten o yüzden en iyi astrologların tahminleri bile bazen yanılmaktadır. O yüzden astrolojiye çok fazla bel bağlamamak gerektiğini, bilmediğimiz gezegenlerin etkilerinin birçok şeyi değiştiriyor olabileceğini söylemektedir.

Yazar, aslında karakter tahlili amaçlı başladığı astrolojinin geleceğe işaret eden kısmına önceleri tedirgin yaklaşmış, gaybı bilmeye çalışmanın doğru olmadığını kendine defalarca söylediği halde, çok geçmeden kendisini tahminler yaparken bulmuştur. Genellikle de doğru çıkan bu tahminleri “olabilecek olaylara ruhen hazırlanmaya vesile oluyor” diye savunmuş ama aynı zamanda kaderin önüne geçilemeyeceğini de fark etmiştir.

Mesela 11 Ağustos 1999 da ki güneş tutulmasından sonra, muhtemelen 18 Ağustos civarında büyük bir deprem olacağını (bir çok astrolog gibi) tahmin etmiş, hatta bu dönemde büyük kızının kafa travması geçirme ihtimalini haritasında görmüş, ama depremde kızının başına dolap devrilmesine engel olamamıştır. Yine de bu ihtimal için okuduğu duaların hürmetine kızının belki de mukadder bir ölümden burnu bile kanamadan kurtulduğunu hissetmektedir.

“Allah sebeplerle muamele eder, icraat yapar ama hususi rahmeti devreye girince sebepler de susar. Yıldızları yaratan ve hadiselere zahirî birer sebep olarak kullanan Allah, istediği kişiye hususi rahmeti ile imdat edebilir, medet verebilir” demektedir artık. Ne de olsa “her şeyin dizgini O’nun elinde, her şeyin anahtarı O’nun yanında”dır. Sebepleri yaratan, tabii ki onlara mahkum değildir.

Ve astrolojiden giderek soğumaya başlar. Son vardığı nokta şudur:

“Önceden bilsek bile her şey olacağına varıyor. Dua ve Allah’ın yardımı da her musibeti def edebiliyor, O’nun yardımı olduktan sonra, şer gibi görünen şeylerden bile hayır çıkabiliyor. O’nun yolunda değilsek de hayırlar bile hayır vermiyor. “Ne olacak?” diye yıldızları incelemek yerine o vaktimizi duaya ayırıp “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler” demeliyiz.”

Ancak astrolojiyi bırakmadan önce son bir inceleme yapmak ister. Doğum günlerini bildiği meşhur insanların haritalarını çıkaracaktır internetteki http://www.twostar.com sitesinden.

Önce Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey’in haritasını çıkarır. Tahmin ettiği gibi haritada yıldızların çok uyumlu ve etkili açılar yaptığını görür, Venüs’ün haritaya (yani kişiliğe) hakim olduğunu görünce de o küçük beyliğin genç lideri “Osmancık”ın, diğer boyları nasıl arkasına taktığını ve birleştirdiğini anlar. Zira Venüs uyum, denge ve diplomasiyi simgelemektedir.

Ardından Fatih Sultan Mehmet’in haritasına bakar, “Mars (savaş) ve Jüpiter (genişleme) ağırlıklı, çok net ve sert açıların yer aldığı, sağlam, hırslı ve lider bir kişiliğe işaret eden bir harita. Tam ona uygun.” yorumunu yapar. Osman Bey’in haritasından da güçlüdür bu gördüğü. Çağ açan bir kumandanı tarif etmektedir.

Ve “O” (asm)

Ve artık doğum günü ve saatini bildiği en mükemmel insan olan Hz.Muhammed’in (asm) haritasına bakma fikri zihnini kemirmeye başlamıştır. Ama korkmaktadır. Ne göreceğini ve gördüğü hakkında nasıl yorum yapabileceğini bilememektedir. Zira astrolojik bir gerçektir ki; haritada görülen her yerleşim, her açı, kendi içinde bazı eksiklere de işaret etmektedir mutlaka. Mesela 1. ev (kişilik evi) ağır bassa, sağlam bir benlik verir ama ikili ilişkilerde zayıflamaya yol açar otomatik olarak. Yine mesela haritada üçgen açılar çoğunlukta olsa, kişiye iç huzuru verir ama gayreti, çalışkanlığı da azaltır aynı zamanda. Tıpkı terazinin iki kefesi gibi. Oysa O zat, tüm insanî hususiyetlerde zirvededir. Hem cömert hem tutumlu olmak, hem cesur hem şefkatli olmak gibi zıt gibi görünen huyları bile en mükemmel biçimde şahsiyetinde topladığı malumdur. Düşmanları bile ona bir eksiklik isnat edememiştir. Yapacağı yorumlarla O’na saygısızlık yapma korkusu elini bağlar bir süre.

Ama en sonunda merakını yenemez. İnternetten içi titreyerek hesaplatıp indirdiği harita ekranda belirdiğinde ise gözlerine inanamaz. Yüzlerce harita incelemiş ama böylesini görmemiştir o güne kadar. Çünkü hiçbir açı yoktur haritada. Bu, şu demektir aslında: Böyle bir harita sahibinin dünyanın gelmiş geçmiş en mükemmel, en etkili kişisi olmak şöyle dursun, bir koyuna çoban olması bile mümkün değildir normalde. Bildiği kadarıyla böyle bir harita sahibinin kişiliğinin darmadağınık olması, tutarsızlık, irade zayıflığı, kendini tanıyamama, fikirlerini anlatamama, bir hedef belirleyip takip edememe gibi feci özelliklere sahip olması gerekmektedir. Oysa O’nun herkesçe bilinen muhteşem karakteri ve muazzam eserleri ortadadır. Öyleyse tek bir ihtimal kalmaktadır geriye: O zatın, bildik astrolojik etkiler vasıtasıyla değil, onların ötesinde bizzat bir Kudret eliyle hususi olarak yaratılıp terbiye edildiği. Ve yukarıda zikredilen Yahudi müneccimin ifadesi ile beraber, şu hadis gelir aklına: “Beni bizzat Rabbim edeplendirdi, yetiştirdi, en güzel bir surette”.

Yine de üç astroloğa daha sorar bu haritayı. “Böyle bir harita gördünüz mü?” Üçü de aynı cevabı verirler: “Biz böyle bir harita ne gördük, ne de duyduk, kimin haritasıymış bu? Tahminimizce böyle bir harita sahibi hiç bir başarı elde edemeyecek silik ve dağınık bir kişilikte olmak gerektir.”

Ve noktayı üçüncü astrolog koyar:

“Hz.Muhammed’in (a.s.m.) haritası mı?

Olamaz! Bu bir mucize!”

Dr. Yusuf Karaçay


Cvp: Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v - NinMeSarRa_ - 04-20-2010 03:20 AM

' pid=' dateline= Yazılan:7- O sabah Mekke’ye gelen Yahudi bir tüccar (kâhin aynı zamanda) Mekke ulularına sordu: “Bu gece aranızdan birinin oğlu oldu mu?”

Gece doğduğunu düşünürsek Yükselen burcu ne olabilir sizce ?

Bir de internette yaptığım araştırmaya göre doğum tarihi konusunda bir kesinlik yok.Farklı görüşlere rastladım bu konuda


Cvp: RE: Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v - astrosohbet - 04-20-2010 04:06 AM

' pid=' dateline= Yazılan:Yazar, aslında karakter tahlili amaçlı başladığı astrolojinin geleceğe işaret eden kısmına önceleri tedirgin yaklaşmış, gaybı bilmeye çalışmanın doğru olmadığını kendine defalarca söylediği halde, çok geçmeden kendisini tahminler yaparken bulmuştur. Genellikle de doğru çıkan bu tahminleri “olabilecek olaylara ruhen hazırlanmaya vesile oluyor” diye savunmuş ama aynı zamanda kaderin önüne geçilemeyeceğini de fark etmiştir.

Mesela 11 Ağustos 1999 da ki güneş tutulmasından sonra, muhtemelen 18 Ağustos civarında büyük bir deprem olacağını (bir çok astrolog gibi) tahmin etmiş, hatta bu dönemde büyük kızının kafa travması geçirme ihtimalini haritasında görmüş, ama depremde kızının başına dolap devrilmesine engel olamamıştır. Yine de bu ihtimal için okuduğu duaların hürmetine kızının belki de mukadder bir ölümden burnu bile kanamadan kurtulduğunu hissetmektedir.

Ve “O” (asm)

İnternetten içi titreyerek hesaplatıp indirdiği harita ekranda belirdiğinde ise gözlerine inanamaz. Yüzlerce harita incelemiş ama böylesini görmemiştir o güne kadar. Çünkü hiçbir açı yoktur haritada. Bu, şu demektir aslında: Böyle bir harita sahibinin dünyanın gelmiş geçmiş en mükemmel, en etkili kişisi olmak şöyle dursun, bir koyuna çoban olması bile mümkün değildir normalde.
Olamaz! Bu bir mucize!”

Dr. Yusuf Karaçay

yağmur86 , paylaşımın için teşekkür ederim öncelikle.

üst paragraftaki 17 ağustos tahminiyle ilgili kısım oldukça etkileyiciydi.

alt paragrafa ait kısımı da hatırlıyorum , astrosohbete daha önce eklenmişti sanırım o kısım.

bir haritada hiç bir gezegenin aralarında açı olmayacağına pek inanamıyorum doğrusu.
madem o kadar uzun uzun yazmış bu yazar , keşke o doğum tarihini verseydide bizde baksaydık açısız haritaya.. üstelik twostar diye verdiği linke tıklayınca tuhaf bi sayfa çıkıyor orada harita filan göremiyorum..


RE: Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v - yagmur86 - 04-20-2010 04:49 AM

peygamber efendimizin doğumu kesin olarak rebiül evvelin onikinci gecesi hicri takvim ile miladinin karşılaştırılması ve sonucunun 20 yada22 nisana denk gelmesi gibi konular konunun uzmanlarına havale... yalnızca ben bu astrologların bu kadar haritaya bakıp peyg. ef. sav i es geçmelerini anlamıyorum bu tespit edilemez birşey mi sonra bi de yahudinin gördüğü o yıldız acaba hangisi? ben teleal bedru aleyna larla büyüdüm orada geçen süreyya ışığı ne hep merak etmişimdir...


Cvp: RE: Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v - astrosohbet - 04-20-2010 06:16 AM

\'yagmur86\' pid=\'80174\' dateline=\'1271724585\ Yazılan:peygamber efendimizin doğumu kesin olarak rebiül evvelin onikinci gecesi hicri takvim ile miladinin karşılaştırılması ve sonucunun 20 yada22 nisana denk gelmesi gibi konular konunun uzmanlarına havale... yalnızca ben bu astrologların bu kadar haritaya bakıp peyg. ef. sav i es geçmelerini anlamıyorum bu tespit edilemez birşey mi sonra bi de yahudinin gördüğü o yıldız acaba hangisi? ben teleal bedru aleyna larla büyüdüm orada geçen süreyya ışığı ne hep merak etmişimdir...

dediğim gibi haritanın doğru olduğundan emin olsaydık kendi adıma çok detaylı bir değerlendirme yapmayı isterdim.
ama tabii bu değerlendirmeyi karakter analizi düzeyinde değilde , yaşadığı transitler ve sonuçları şeklinde yapmayı tercih ederdim.


RE: Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v - Daily - 04-20-2010 11:39 AM

ben daha önceden astrozoomdan haritayı çıkarmayı denemiştim ama 20 nisan yaptığımda ay sanırım 7. gününde çıkıyordu oysa 12. gece olmalı diye biliyoruz fakat öyleyken bile neredeyse 3-5 tam kare vardı haritada.. sanırım efemerisle çözülebilir bu sorun.. 571 rabiülevvel 12 bu tarihin doğru olduğunu düşünüyorum..


Cvp: RE: Hz. Muhammed Mustafa a.s __ Rasulallah s.a.v - tiyatral_gitarist - 04-20-2010 12:57 PM

1439 yıl önce bugun derken 2010-571 = 1439 şeklindeyedi demek istediğim yani yine güneş döngüsüdür. Takvim farklılığı farketmiyor bu durumda.

Doğum günü konusunu biraz araştırdım.

Ravzül Enf adlı eserin sahibinin söylediğine göre meşhur olan rivayet, Ebrehe ordusunun Mekke´ye gelişinden 50 gün sonra Peygamber efendimizin dünyaya gelmiş olduğu doğrultusundadır.[1] Ancak burada meşhur olan bir başka rivayete göre de Peygamber efendimiz, Ebrehe ordusunun Mekke´ye gelişinden 55 gün sonra dünyaya gelmiştir ki, Ebu
Cafer Muhammed el Bakır´m da bu doğrultuda bir rivayeti vardır. Anlatıldığına göre Fil ordusu, Muharrem´in yarısında Mekke´ye gelmiştir ki, buna göre Peygamber efendimizin bu tarihten 55 gün sonra dünyaya gelmiş olması, Rebiulevvel ayının 12. gecesine denk düşmektedir.[2]

Bu rivayet, Şemsî sene hesabıyla Peygamber efendimizin 20 Nisan´da dünyaya gelmiş olduğuna ilişkin varolan rivayetlere uymaktadır. Rivayet sağlam olduğu için biz de bu görüşü benimsemekteyiz.



İran bu olayı bizden 1 hafta farklı aldığı için , olay kutlu doğum \" olarak alınmıştır.

12. Rebiulevvel 571 , hesap ehlince hesaplanıp 20 nisan olarak hesaplanmıştır.
Yeniay gibi tarihler herzaman ayın 1 ine denk gelmeyebiliyor bu arada, sapmalar oluyor.

Hesap ehlinin bu gibi detay bilgilere bizden daha olduğunu varsayarak , bunu araştırmaya luzum duymuyorum ben.

Şimdi sevgili dostlar şu kesinki tarih dediğimiz şeye rivayet-hurafe veya hikaye de diyebiliriz. Çünkü aktarılanlar yakın tarih bile olsa hep ya sözel aktarımlar yada kişisel notlardır.
\" dediğimiz şeyler bile benim düşünce ve bildiğime göre böyledir.
O gece bir peygamber geldiğinin bilindiğini (az kişide olsa ve bir sır olarak saklansada) , rivayetler bize söylüyor.
Yahudi kahinlerinin bunu anladığı ki zaten bunu bekledikleri ve bütün işaretleride gördükleri anlaşılıyor...

A.H -Muhammed MUstafa a.s kitabından doğum gecesinin , bir anlatımı...

Fil hadisesinden 50 gün kadar geçmişti...Abdulmuttalib\">Fil hadisesinden 50 gün kadar geçmişti...Abdulmuttalib\" type=\"application/x-shockwave-flash\" width=\"425\" height=\"350\">\'in oğlu Abdullah, Medine\'in evinde, doğum sancıları çekmekte... Gün kaçmış, gecenin karanlıkları yavaş yavaş bütün odayı sarıyor...Odada bir kaç hatun, kimi yağdanlıkları yakıyor, kimi de Âmine Hatun Sancılar git gide artıyor.. Gerçi sancı çekmediğini de yazar bazı kitaplar ya... Derken, Âmine Hatun\"> Sancılar git gide artıyor.. Gerçi sancı çekmediğini de yazar bazı kitaplar ya... Derken, Âmine Hatun\" type=\"application/x-shockwave-flash\" width=\"425\" height=\"350\">\'un yanında bulunan Abdurrahman Bin Avf\'un elini tuttu ve gayret verdi.. Birşeyler görüyordu orada Âmine Hatun.. Derken, beklenen, dünyayı şereflendirdi... Derhal alındı! Göbeği kesilecekti! Fakat göbeği zaten kesikti bu yavrunun!!

Hemen temiz bir beze sarıldı ve büyük bir çanak üzerine kapatıldı .. Zira çocuk gece doğarsa, onun yüzüne gün ağarana kadar bakılmazdı... Birden bir çatlama sesi duyuldu çanak iki parça olmuştu! Çanağın altında yatan yavrunun, gözleri açık bir halde, baş parmağını emdiği görülüyordu... Rebiülevvel ayının 12. gecesiydi o gece... O gece, dünya çapında olaylar oldu... O gece ateşe tapanların 100 yıldır sönmeyen ateşi söndü...
O gece, Kisra\'de bulunuyordu.. Kendisi, temasta olduğu Çin\'in dünyaya geldiğini haber aldı...Hemen ilk iş olarak Haremi Şerife geldi ve orada oturmakta olan Hişam Bin Mugiyre, Velid Bin Mugire ve Utbe Bin Rabia -Bu gece sizlerden birisinin bir oğlu oldu mu? Diye sordu… Orada bulunanlardan bir ağızdan cevap verdiler.

- Hayır, bilmiyoruz! Niye sordun?

-VAllâhi sizin bu kabahatinizden iğrendim! Nasıl olur da bilmezsiniz!

Ey Kureyş\">
-Bu gece sizlerden birisinin bir oğlu oldu mu? Diye sordu… Orada bulunanlardan bir ağızdan cevap verdiler.

- Hayır, bilmiyoruz! Niye sordun?

-VAllâhi sizin bu kabahatinizden iğrendim! Nasıl olur da bilmezsiniz!

Ey Kureyş\" type=\"application/x-shockwave-flash\" width=\"425\" height=\"350\">
\'liler, biliniz ki bu gece , Dünyanın son Nebîsi Ahmed doğdu. Eğer bu sözümde yalanım varsa , Kureyş\'nun iki kürek kemiği ortasında da kırmızımsı bir ben vardır ki, O\'in bir erkek torununun dünyaya gelmiş olduğunu haber verdiler.. Ertesi sabah, Yahudi -Dün gece sorduğun çocuğun bizde doğduğunu nereden öğrendin?

-Siz nereden öğrendiğimi bırakın da, söyleyin, benim size söylememden önce mi doğmuştur

O, yoksa benim size sormamdan sonra mı?

-Sen söylemezden evvel!

-Peki ismi Ahmed midir? -Evet, ismi Ahmed\">
-Dün gece sorduğun çocuğun bizde doğduğunu nereden öğrendin?

-Siz nereden öğrendiğimi bırakın da, söyleyin, benim size söylememden önce mi doğmuştur

O, yoksa benim size sormamdan sonra mı?

-Sen söylemezden evvel!

-Peki ismi Ahmed midir? -Evet, ismi Ahmed\" type=\"application/x-shockwave-flash\" width=\"425\" height=\"350\">
\'dir!

-Beni O\'in evine götürdüler.

Yahudi, Efendimiz\"Ben -Yazıklar olsun size ki, bu çocuğun kim olduğunu bilmiyorsunuz!

-Neden böyle söylüyorsun, bu bir öksüzdür işte!

-Hayır, O, dün akşam size söylediğim âhir zaman nebîsi olacaktır!

ARTIK İSRAİLOĞULLARINDAN NEBÎLİK GİTTİ. YAHUDİ ÂLİM VE KÂHİNLERİNİN DEĞERLERİNİN KALMADIĞININ İŞARETİDİR!
BU, YAHUDİLERİN ÖLDÜRÜLECEKLERİ HAKKINDA VERİLMİŞ OLAN HÜKMÜN İŞARETİDİR!
ARABLAR BU RİSÂLETLE KURTULUŞA ERECEKLERDİR..

Risâletten sonra Efendimiz\">
-Yazıklar olsun size ki, bu çocuğun kim olduğunu bilmiyorsunuz!

-Neden böyle söylüyorsun, bu bir öksüzdür işte!

-Hayır, O, dün akşam size söylediğim âhir zaman nebîsi olacaktır!

ARTIK İSRAİLOĞULLARINDAN NEBÎLİK GİTTİ. YAHUDİ ÂLİM VE KÂHİNLERİNİN DEĞERLERİNİN KALMADIĞININ İŞARETİDİR!
BU, YAHUDİLERİN ÖLDÜRÜLECEKLERİ HAKKINDA VERİLMİŞ OLAN HÜKMÜN İŞARETİDİR!
ARABLAR BU RİSÂLETLE KURTULUŞA ERECEKLERDİR..

Risâletten sonra Efendimiz\" type=\"application/x-shockwave-flash\" width=\"425\" height=\"350\">
\'e en büyük kötülükleri yapacak olan amcası Ebu Leheb ise, o gece evindeydi... Saatler ilerlerken, Abdulmuttalib\'in evine geldi... Ve soluk soluğa konuştu

..............................

Şimdi olay bu haritaya Rasulumuz ne kadar tabidir acaba...
Ben düşünüyorum ki O da bir beşer olarak doğdu ve rabbinin kuludur. Bu haritanın hükmünden çıkmıştır ama bu haritayla yaşamıştırda .

Ayrıca kendisinin anlattığı \" hadiseleri vardır.
2 kere göğsü açılıp temizlenmiştir... Birincisi kaç yaşında oldu bilinmez (belki 3-5) , ikincisi tahmini 10 yaşında olmuştur.

-Beyaz elbiseli bir adam beni alıp arkadaşının yanına götürdü.. Sonra beni yere yatırdılar... Birisi, bir yanından öbür yanı gözüken bir hançer çıkarıp göğsümü yardı, içimden bir şeyler çıkartıp attı.. Sonra da

\"Senden şeytanın nasibini çıkartıp atıyoruz\">\"
dediler..

Sonra da bir başkası benim yara yerlerime elini sürdü de, hepsi hiç birşey olmamış gibi oluverdi..

http://download.ahmedhulusi.org/download/pdf/muhammedmustafa1.pdf

Bkz - Sf 43 , 68

Benim görüşüme göre bunlarda astrolojik hadiselerle meydana gelmiş , zahire çıkmış , belkide sembolik anlatımlardır.
Belli \"lerden kurtulma gibi anlaşılabilir bana göre.

Ayrıca şironun 650 yılından önceki yörüngesinin kaotik yani tahmin edilemez olması ayrıca düşündürücü...
Bu yılda uranus yada saturnle ilginç bir teması vardı yanlış hatırlamıyorsam...

Şimdilik aklıma gelenler bunlar gülücük

Sevgili yıldırım peki acaba yaşanan olaylardan tarih doğrulanamazmı ? MEsela bir \" gibi veya savaşlar gibi bilinen tarihlerden... ?


... - Schatz - 04-20-2010 02:36 PM

Güneş boğa yükseleni ise kovadan giren balık diye duydum...

Ama ay burcunda hiç bir net sonuç yok ...